Herkesin hayatında, arkadaş ortamında gülerek anlattığı
kaçık akrabaları vardır. Benim sorunumsa bu akrabalarımın sayıca, kaçık
olmayanlardan fazla olması. Üstüne eşimin de normal sayıdaki kaçık akrabaları
da eklenince gerçekten, kronik ülsere neden olacak kadar büyük bir kaos ve
stres oluşturuyor. O kadar ki Canla bazen oturup, ruh sağlığı hormonlu aile
bireylerimize top 10 listesi yapıyoruz.
Genellikle birinci sırayı babam alıyor. Manik depresif, güç
kaygısı yüzünden kompleksli, etrafındaki
herşeye takıntılı bir adam. Üniversite öğrencilerine tez olarak verilse, o
öğrenci mezun olamaz. Ama burada esas
anlatmak istediğim küçük teyzem. Küçük dediysem 35 yaşında manyak.
Benden 11 yaş büyük. Orta boylu, doğal görünümlü ve sürekli
marjinal olmaya çalışan bir kadın.
Sorunuysa aşırı ben merkezci olması. Bencil değil, hayır. Daha çok,
heryerde, ben daha iyiyim, en güzel benim, en akıllı benim, en iyi gözlemeyi
ben yaparım, benim fikrim daha iyi gibisinden bir ben merkezcilik. Facebookta
kıytırık bir şey paylaştığında bile çok önemliymiş gibi oturup zorla
izlettirir. Size bir şey verdiğinde 40 yıl ben verdim diye anlatır (ki eli çok
açıktır, o yüzden sürekli anlatacak birşeyi vardır) ve yemek yaptığında her
lokmasında güzel demezsen burnundan getirir(çokça kusup geri çıkarma isteğim
olduğu doğrudur). Sürekli yaptıklarını
anlatması (biryerde haklı çıktıysa hele ki), güç gösterilerini övmesi, kendini
troller dünyasında elf sanması, beni benden alan tipik başlıca özellikleri
(trol veya elfin ne olduğunu bildiğini sanmıyorum).
Bütün nevrotik akrabalarımla 20 metrekarelik bir odada
oturuyorum. Evin erkekleri kim bilir nerde. Anne tarafım, koloni halinde
yaşıyorlar. Aile apartmanında birbirlerini çıldırtarak muhteşem bir hayat
sürüyorlar. Ziyarete gittiğim ender zamanlardan birindeyiz. Evin her tarafından
çekirdek çıtırtıları geliyor. Kendimi bu ailenin kütüğünden nasıl
sildirebilirim diye düşünürken, yeni nesil, 5-15 yaş arası yeğenlerimin öbür odalardan
birinde, birbirlerine üstünlük tasladıklarını duyuyorum. Küçük teyzemin dizine yatmış, saçma sapan bir
yarışma programı izliyorum. Programda eşler abidik gubidik şeyler yaparak
hediye eşyalar topluyorlar. Bir ara bir çift, o kadar çok beyaz eşya topladı ki
zınk diye televizyon kapandı. Zaten herkes çekirdek eşliğinde dedikodu falan
yapıyordu, kimse dikkat etmiyordu televizyona. Sağa sola bakınca Küçük teyzemin
elinde kumandayı gördüm. ‘Niye kapadın’ diye sordum. ‘Ben kıskancım bilmiyor
musun?’ dedi! Şimdiye kadar kaçık manyak diye nitelediğim teyzemin daha ciddi
problemleri vardı. Bu olay beni daha derin düşüncelere sevk etti. Bilincim
geriye doğru sıçramalar yaşamaya başladı.
Yıl 2009: teyzemin
yatağında uzanmışız. 19 yaşındayım. Hiç ortada olmayan, adını bile bilmedikleri
bir adamla evleniyorum diyerek, ortalığı birbirine katışımın 2. günü ağzımdan
laf almaya çalışıyor. Genelde kendisinin, evde kalmakla ilgili takıntısı
yüzünden, ‘amaan deli gibi para kazanıyorum (yönetici konumunda ve maaşı
ortalamanın üstünde), evlenip ne yapacağım, karışan görüşen yok. Çocuk dediğin
zaten dert’ şeklinde demeçlerini sıkça dinlemişimdir ama ne kadar evlenmek
istediğini biliyordum. Ona da, kime ne söylediysem aynısını anlattım ve
kararımın kesin olduğunu, evleneceğimi söyledim. Genelde kendisini, kendi konumu itibariyle
hep bir müdür, ya da masa başında çalışan, kendisiyle denk statüde biriyle
düşündüğüm için evlenmesini neden geciktirdiğini anlayabiliyordum. Öyle adamlar
piyasada kolay bulunmuyor. 2010 da evlendim. İlginçtir ki 2011 de de o evlendi.
Hem de bizim varlığından bile haberimizin olmadığı bir adamla. Eşimle canla
aynı boylarda, aynı yaşta (kendisinden birkaç yaş küçük), aynı şehirli, fanatik
aynı takımlı, aynı miktarda maaş alan, aynı tarz giyinen bir adamla.
Alelacele. Tabi ki dikkatimi çekti bu
benzerlikler ama evlenip, takıntısından kurtulacağını umduğum için adına
sevindim.
Yıl 2008: Mezuniyet
balosu için kıyafet almamda ısrar ediyor yine aynı cadaloz teyzem. Ondaki
elbiseleri deniyorum. Gerek yok bu çok yakıştı diyor. Bir hafta sonra, balodan
bir gün önce arkadaşımla teyzeme gittiğimde, elbisenin çok açık olduğunu,
yakışmadığını söyleyerek vermiyor. Arkadaşımın yanında çıngar çıkaramıyorum.
Haliyle bir günde elbise bulamayacağım için baloya gidemiyorum. Adı batasıcayla
bir süre konuşmuyorum ama ergen salaklığıyla unutuyorum olayı. Kin tutamayan
tarafıma koyayım.
Yıl 2003: Resim
konusunda yetenekli olduğumu keşfettiğim yıl. İçimde haberdar olmadığım bir
gazla çalışıyorum. Resim öğretmeninin asistanıyım. Sadece tek bir karakalem
çalışmasıyla bütün orta okulda meşhur oldum. Havamdan geçilmiyor. Bir bebek
kafasını karakalem çalışmışım. Bebeğe her bakışımda ulan nasıl yaptım diyorum.
Gerçekten inandırıcı. Bir çocuğun elinden çıkması çok zor olan bir çizim.
Teyzem geldi. Kardeşim yürüteçte. Yemek masası hazırlanırken annem teyzeme
gösteriyor resmi. Nasıl yaptın diye şaşırıyorlar. Masaya tabak çatal taşıyorum
ve farkediyorum ki resim yırtılmış. Aaa diyor teyzem kardeşime bakarak. ‘Nasıl
yırttın sen o resmi’ Kardeşimin ağzından salyalar akarak yürüteçle kaçmaya
çalışıyor. Gerilince ortadan fıydırma huyu bebekliğinden gelir. Çok küçük.
Kızamıyorum kardeşime. Çizdiğim resimle 2 hafta uğraştığım için aynısını bir
gecede tekrar çizmem çok zor. Sergiye yetiştiremiyorum resmi. Daha sonrada
deniyorum ama bir türlü olmuyor. Şevkim kırılmış. Kendimi alkol yüzünden
doktorluğu bırakan Türk sineması hekimleri gibi ellerim titrerken buluyorum. O
günden sonra hiç resim çizmeye çalışmıyorum.
Çitlenen çekirdek sesleri beynimde durdu. ‘Sen yaptın!’
dedim. ‘Neyi be?’ dedi. Böyle savunmaya geçerse bir sonuç elde edemezdim. Olaya
kriminal yaklaşmaya karar verdim. ‘aha aha ayy teyze vallahi kıskançsın ha,
zaten başarın da ordan geliyor, kıskançlık azmi seninki. Ortaokulda bir resim
çizmiştim hatırlarsın, başka hiç çizmedim zaten, sen yırtmıştın da kardeşimin
üstüne atmıştın suçu’ dedim. Salak! Düşünmeden cevap verdi. ‘Ay sen nerden
hatırlıyosun onu…’ Sonra beyin fonksiyonları yerine geldi. Yanındakine dönüp
başka bir şey anlatmaya başladı. Konu değişti. Yediğim çekirdeklerin hepsi acı
çıkıyordu sanki artık.
Şimdi 35 yaşında. Biyolojik saati ilerlediği için çocuk
yapma işlemleri yavaş. Yeni takıntısı da bu.
Hiç bitmeyecek gibi geliyor bazen bu takıntıları. Ondan önce çocuk
yapmak istemiyorum. Çocuğu camdan atıp, aa nasıl düştü burdan, deme ihtimali
var. Tüp bebek tedavileri olumsuz sonuç verse de yeni yöntemler deniyorlar.
Değişik bir yöntemle dondurucuya koymuşlar embriyoları. Buzlukta büyüyor
çocuklar. Olgunlaşınca teyzemin karnına koyacaklarmış. Şu magnumlar doğsada
rahatlasak diyorum yanında. Ara ara anneme sırlarımı anlatsa da, psikoz
derecesinde kıskanç olsa da sonsuz bir merhameti var. Lanet kan bağım yüzünden
uzak tutamıyorum kendimi. Düşünmemeye çalışıyorum yaptıklarını, düşünürsem onun
magnumlarını camdan aşağı atıp, aa nasıl düştüler burdan, deme ihtimalim var.
Yapma Miras, saçmalama Miras, sen manyak değilsin Miras. Olabilir miyim acaba?
Genetik mi lan yoksa??? !!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder