HANİMİŞ MİRAS?

Nerdesin?  Onlarca 'kız sen nerdesin?' mailim birkaç tanede  'nereye kayboldun' yorumum var yazılarımın altında. Demek ki m...

8 Temmuz 2016 Cuma

ÖLMEK İÇİN DOĞMADIK MI?

Yarın yine doğar güneş belki bana da gülümser... Giriş, gelişme, sonuç yok bu dümdüz bir yazı. Güneşle ilgili bir alıp veremediğim var zaten çözemiyorum. Yağmur yağınca o kadar çok seviniyorsam güneş güneş diye tutturmak niye? Drama sevdalısıyım demek ki. 

"Tık… Kapandı telefon. 
Bu da aynı diye geçirdim içimden. 
Bir gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı karşıma? 
Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu? İlle de ben bu hayattan bıktım, türünde sözler mi etmeliyim? İşim çok dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri…
Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? 
Düpedüz sarıl bana dedikten sonra sarılmanın ne anlamı kalır?''

10 Haziran 2016 Cuma

KESMECE AŞK - ÇILGINLIK

5 günde, hiç tanımadığınız bir adamla nasıl evlenilir?


Şimdi size çok ilginç bir olay anlatacağım. Ama önden, arkadan biraz grizgah yapmam lazım ki beni deli sanmayın. Çünkü dümdüz anlatınca insanlar aklımı peynir ekmekle yediğimi sanıyor.

Hayatınızda yaptığınız en büyük çılgınlık ne? Genelde dönüm noktalarıdır. Evlenmek, çocuk yapmak, istifa etmek, çok yakınınıza rest çekmek, büyük bir yalan, itiraflar, anlık dürtülerle verilen kararlar.. bla bla bla... Şimdi size aklı başında insanların yapmayacağı birşey anlatacağım. Bu post, evde kaldım sananlara, bir daha aşık olamayacağına inanlara, hayatımda kimse yok diyenlere, umutsuzluğa düşenlere gelsin.

19 yaşımda, üniverste sınav sonuçlarımı beklerken, bir tiyatro klubüne girdim. Herkesin genç olduğu(orta yaşı bulanların bile), yazlık dizi havasında, havada aşk kokularının olduğu, vurdum duymazlığın dibe vurduğu, eğlenceli ortamlardır tiyatro klüpleri. Ne kadar renkli bir ortam olduğuna ŞURADAN bakabilirsiniz. Oturduğum semtte tesadüfen oturupta o klübe gelen birkaç kişi bile vardı ki tiyatro salonuyla çok alakasız bir semtte oturuyordum. Haliyle 19 yaşında bir kıza asılan, baya oyuncuyla karşılaştım ama o dönem uzatmalı bir ayrıl bir barış modunda bir sevgilim vardı. Hava harp okulunda okuyordu. Aramızdaki aşk bildiğin bitmişti ve ben 3 senenin sonunda, bir çok duyguyu tüketmiş bir insan olarak, bir daha böyle heyecanları yakalamamın zaman alacağına adım gibi emindim. Ben, o herkesle  çıkmayan, gidenin yasına hürmeten uzunca bir süre bekleyen tiplerdenim. Resmen benden geçti diye düşünüyordum. Eve birlikte döneriz diye, birkaç kişi de vardı telefonum ama, daha klübe başlayalı birkaç gün olmuştu.

Daha önce yazdıklarımdan az buçuk anladıysanız klüpteki kızlar görür görmez sevmediler beni. Aralarına yeni katılan bir kızın dikkat çekmesi pek işlerine gelmedi. O kadar ki birgün biri soyunma odasına  pat diye daldı. Beni iç çamaşırlarımla görünce önce bir dondu. Gülümsedim ve hiç yokmuş gibi giyinmeye devam ettim. Heheeey 55 kiloyum o zaman, göğüslerim 90 beden, hatta tam olarak 90-60-90 ım. Benden nefret etmen için daha çok sebep vereyim canım ben sana.
-Seni hiç sevmiyoruz biz.
-Aa aa ne kadar güzel bir giriş. Üzülmem mi lazım.
-Bil istedik.
-Okey. Çıkarken kapıyı kapat. Rüzgar yapmasın.
Arkasından bu çocukça hareketine daha çok güldüm. İlgi bekleyen bir ergendi sadece ve bu entrikaya üzüleceğimi sanmıştı. Ah garibim bilmiyor ki ben alışkınım.
Tanımadığın bir insanı neden sevmezsin. Hatta bir de neden bunu söylersin hala anlam veremem buna. Tahmin edilebileceği gibi kız sonra totomdan ayrılmadı. Hatta bir kısa film bile çektik onunla.

Tam o gün evde akşamüstü, çok büyük bir kıyamet kopuyordu. Beni takip edenler, babamla pek anlaşamadığımı bilir. Her üniverste mevzusu açıldığında polis olacaksın diye tutturdu. Annemin de ben istemediğim için karşı çıkmasıyla, geniş kapsamlı sülaleyi içine alan bir kavga çıktı. O kadar canım sıkılmıştı ki, başımı alıp gitmek istedim o gece. Kafamda ne yapacağımı evirip çevirirken bir mesaj geldi. 
-Yarın provaya geliyor musun?
-Yok gelmiyorum.
-Ama gelmen lazım rol dağılımı var.
-Benim için farketmez. Hoca ne bulduysa onu versin. Pala Mahmut yapsın isterse.
Bir an, Kimle mesajlaştığımı bile hatırlayamadım. Klüpten birkaç kişiyle böyle mesajlaşıyordum. Zaten klübe gireli 5 gün olmuştu. 
-Canın mı sıkkın senin?
-Evet
-Yarın buluşalım o zaman,  Moralin düzelirse gideriz klübe.

Ertesi gün buluştuk. Akşama kadar sohbet muhabbet ettik. Canım o kadar sıkkındı ki oturduğumuz kafede sigara ve kahve dışında hiç birşey yemedim. Akşama doğru otobüs durağına doğru yürürken kavun karpuz satan bir tezgahın önünden geçtik ve birden içimin nasıl yandığını farkettim.
-Kavun alalım mı?
-Eve mi götürüceksin?
-Yoo yiyelim işte
-Nerde yiyeceksin kavunu Miras?
-Kavuncu amcalar keser bize. Şu karşıdaki parkta yeriz.
Oturduk bir parka. Kestirdiğimiz kavun ve büyük bir şişe suyla.  Karşımda o kadar kibar yiyordu ki kavunu, aman üstüne damlasın aman elleri berbat olmasın diye ne yapacağımı bilemedim. Bir ona baktım. Bir kavuna baktım. İçim daha çok yandı. Sonunda kavun galip geldi ve kafamı gömdüm koca bir dilimin içine. Kahkaha sesiyle kaldırdım kafamı kavundan. Yanaklarımdan kavun suları ve çekirdekler akarken.
-Neye gülüyosun, hiç mi kavun yiyen, içi yanmış birini görmedin.
-Çok tatlısın sen. Evlenelim mi?
-Olur.
Sonuçta kavun aldı bana. Kavun bitene kadar bence olur. Aradan bir yarım saat geçti. Kavun bitti ama espri bitmedi. Gayet planlı, programlı bir evlilik planı çizdi. Kafama bir balyoz indi. -Şaka yapmıyor.- Ciddiydi.
Nasıl güveneceğim ki ona? Ulan salak o sana nasıl güveniyor. Ya manyaksa? Evdekinden daha manyak olamaz. Üniversite? Evli olan okuyamaz diye bir kural mı var. Tipide iyi. Güzel giyiniyor. Arabası var ama tamirdeymiş. Orta halli o zaman. Amaaaaan başlarım. Karşımda en az benim kadar deli bir insan var. Adam hiç tanımadan evlenme teklif etti. Tencere kapak misali bu kadar delisini nerden bulacaksın bir daha. O bir zar attı. Ben neden atmayayım. O kadar manyak mısın Miras. Dur bir düşüneyim. Evet Manyağım. Olmadı boşarım. Bunu da bi deneyeyim o zaman.
-Eve gidiyorum ben.
-Niye?
-Anneme söyleyeyim evleneceğimi.
-Hee kabul ettin yani
-Teorik olarak ettim ama bu gibi durumlar için insan bi tek taş taşır yanında
-Pardon ya ben ne bileyim evleneceğimi. Evden çıkarken 'bugün bi kıza evlenme teklif edeyim bari' diye çıkmadım sonuçta.

Evdeyse tam olarak şöyle bir ortam oluştu. Yatak odasının koltuğunda bir adet baygın anne. Yatağın üstünde elinde telefon sırıtan bir adet ergen ve havada uçuşan mesajlar.
-Ayyyyh kızım sen öldürücek misin beni? Ben erken yaşta evlendim de bok var gibi sen kimle evleniyosun? Kaç yaşında?
Heee bunu sormadım bak. Çaktırmadan mesaj atayım bari "yaşın kaç?" 
-26 mış anne.
-Mış ne kız! Sen tanımıyo musun bu adamı.
-Olur mu anne tanıyorum işte.
-Ne iş yapıyor bu adam yaşı da büyük senden. Kız sen hamile misin yoksa koparırım o etlerini.
-Yok be kafayı mı yedin. Ne hamilesi. Ne iş mi yapıyor.
Haaah şahane. Harbiden o kadar saat konuştuk ne iş yaptığını hiç sormadım ben nasıl bir manyağım. Allahım inşallah işi vardır. Yaz Miras "Ne iş yapıyosun sen?"
-Haa belediyedeymiş anne. Bilgi işlem uzamanıymış-tır-mış-dı-ecek acak (zaman dilimlerini birbirine soktum). Yani öyle. Bayağı uzman anne.
-Ha iyi bari memur. İşi var belediye iyi.
Anaa memur karısı olucam. İyi bişeydir herhalde. 
Bu sorular böyle gitti. Her soruda bir mesaj. O akşam annemin sayesinde tanıdım neredeyse onu. Anasını babasını, işini, gücünü.. Görücü usulü evlensem hakkında daha çok bilgi sahibi olurdum herhalde. 2009 da 25 temmuzda bu olayı yaşarken, hiç birşeyin farkında değildim. Hatta umrumda da değildi. 2010 da 25 temmuzda evlendik. Şimdi düşününce çok büyük bir riskti. Onun ailesi de olayı aynı şokla karşılamış. Ben evleniyorum dediğinde, hangisiyle diye sormuşlar. Çapkın çıkabilirdi, dövmeyi seven, saygısız bir adam olabilirdi, çalışmak istemeyen bencil bir hayvan da olabilirdi. Ben yollu olabilirdim. Kıskanç dırdırcı çıkabilirdim. Bence o da manyak. Ama olmadı. 7 senedir, o kadar çok sevdik ki birbirimizi, ilgimizi azaltamadığımız için çocuk bile yapamadık. Unuttuk yapmayı. Birşey unuttuk diyorum arada bir. Haa çocuk, bir ara yaparız deyip yine unutuyorum. 

Siz farkında olmadan buluyor aşk sizi. Çaktırmadan, hissettirmeden... 3 gün sonra hiç tanımadığınız biriyle pat diye evlenmeye karar vermeyin siz gene de o bana has bir kafa ve çok riskli ama dünya öyle hızlı dönüyor ki birkaç gün sonra ne olacağını, hayatın ne gibi mucizeler üreteceğini bilmeniz imkansız ama bunu düşünerek umuda tutunmak daha kolay yaşamayı sağlıyor.
Dünya bile 7 günde yaratıldı. Biz 5 günde anladık, birbirimiz için yaratıldığımızı. 5 gün önce adını bilmediğim adam, hayatım oldu.Bir kere çok büyük bir sorunumuz oldu ama hiç olmadı diyen beri gelsin. O kadar renkli bir evlilik yaşadık ki, kimse inanmadı karı koca olduğumuza. Aynı evi paylaşan iki sevgili olduk. 

Kavunun faydaları saymakla bitmez. Vitamin, sindirim sistemini düzenleme, bağışıklığı güçlendirme, koca bulma, hepsi bir arada (kavunla koca bulan tek salak benim demi? Acı gerçek.)
Her 25 Temmuz da pasta yerine kavun keseriz biz. Kesmece bir aşk yaşadık. Bir dilimin tadına bakıp anlayabildik güzel olduğunu kavunun. . Her hapşırdığımda 'ömrüm senin olsun' dedi. Benim cevabım da hiç değişmedi; benimki de senin... 


8 Haziran 2016 Çarşamba

PABUCUMUN AJANI - PABUCUMUN KİTABI!

Özellikle bitirmediğim tek kitap. 496 sayfalık kitabı 477. sayfasında kapattım.  Geriye kalan 19 sayfayı da  protesto amaçlı okumuyorum. Birinci ve ikinci kitabını da bir arada alıp bu tarz bağnaz fikirli insanlara para kazandırdığım içinse delicesine pişmanım. İkinci kitabı da okumayacağım. İlk defa hayatımda (ki bine ulaşmıştır kitaplarım) bir kitabı ne yapacağımı bilemiyorum. Yeğenlerime verip onlara kötü bir şeyi iyi gibi lanse eden birşeyleri okutamam.
Kitabın yazarı Asude. Aslında çok yetenekli bir yazar. Söz dizilimi, olay gelişimi, renkli kişilikler yaratması harika. Esprili bir dili ve marjinal cümleleri var. Yalnız bana kalırsa Asudenin psikolojik problemleri var çünkü aşık olunası diye yarattığı ve sayfalarca dillere destan övdüğü baş karakter erkek tam bir megoloman ve öküz. Sürekli insanları aşağılayan, kadına kölesi ve malıymış gibi davranan, kibirli herifin biri. Ve ne hikmetse yazdığı renkli ve sevimli, iyi eğitim görmüş, iyi aile kızı, cıvıl cıvıl karakterimiz Deniz bu su katılmamış öküzün hakaretlerine aşağılamalarına aşık oluyor. 




Kitabı alırken başta, yazlık saçma bir dizi havasında olduğunu anladım ama kafamı boşaltmak için romantik bir komedi olarak gördüm. Yazarın yarattığı Deniz karakterinin her cümlesinde marjinal benzetmeler ve betimlemeler var. O yüzden bir süre sonra eğlenceli olmaktan çıkıp ağız kalabalığına dönerek okuyucuyu sıkıyor. O güzelim esprileri arada bir yapsa, eminim daha renkli bir karakter olur. Keşke yazarımızın tek kusuru bu olsa. Sayfa sayfa övdüğü, yere göğe koyamadığı çok yakışıklı zengin bir adam var karşımızda. Kısaca kitap grinin elli tonunun Türk çakması. Sürekli bedensel olarak tutku besliyor kıza. Lakin geleneklere uygun olarak, onlar evlendikten sonra görebiliyoruz bu tutkuyu.  Tutkuyu güzel yansıtmış ama adam müthiş itici. Ajanlıkla çok alakalı değil. Birbirlerine hissettikleri tensel çekim, yanlış anlaşılma yüzünden kavgalar, adamın kıza emirler yağdırıp kötü davranması, sonra tutkulu barışmalar var. 

Hastalık derecesinde kıskanç bu zengin ve yakışıklı. Kızımız kendisine malmış gibi davranılmasından delicesine bir zevk alıyor. Arada bir isyan ediyor ama mazoşit bir şekilde köpek gibi koşuyor adamın peşinden. Hatta bir ara tutkuyla karışık şiddet bile var. Bu tarz adamları normalleştirip, kadınlarımızı, kızlarımızı baskı altında tutulmanın iyi birşeymiş gibi dayatılması, bunu romantik bir çerçeve içerisinde anlatıp, özendirilmesi beni korkunç şekilde rahatsız etti.
Kitabı son 19 sayfa kala fırlatıp atmamı sağlayan bölüm ise şu;
Deniz ve medeniyetten nasibini almamış Tuna, Denizin Yasemin ile paylaştığı eve gidiyorlar. O saatten sonra Deniz, Tuna ile beraber yaşayacak. Deniz yolda bunu Yasemine, ev arkadaşına nasıl söyleyeceğini düşünüp duruyor. Burdan sonrası ise kitaptan alıntı

"Ekmek almasaydın, ben gelirken aldım."diyen Yasemin, Tunayı fark edince ayağa kalktı.
"Hoş geldiniz" dedi ona. Düğünden beri ilk kez karşılaşıyorlardı. Arkadaşım yüzünde çapkın bir sırıtışla bir bana, bir Tuna'ya, bir kenetlenmiş ellerimize bakıyordu. 
Ben daha söze başlamadan Tuna otoriter bir sesle "Deniz bundan sonra benimle yaşayacak," dedi.
Yasemin'in gözleri irice açıldı. Bir araba farkı gibi parlıyordu adeta. Kızmak ya da şoke olmak yerine edepsizce gülüyordu. "Deniz, sen gelsene benimle."
Yasemin diğer elimi tutup çekerek Tuna'dan söktü beni. Kocam sinirli bir bakış attıysa da bu, Yasemin'i yıldırmadı.Yasemin'in elinde odama götürüldüm.

Ulan öküz, bismillah dedin girdin eve. Evdeki gariban sana hoşgeldin diyor, gülüyor. Hayvan gibi bir hoşbulduk demek yok, hadi hal hatır sormayı da geçtim, karşındaki anan mı baban mı her önüne gelene emir veriyosun öküz gibi davranıyorsun. Deniz olarak yarattığı karakterde bi suratına bakıp adam gibi davran demiyor. Bu o kadar normal ki Yasemin de o kadar yıl birlikte yaşadığı kızın sevgilisine bi bana doğru davran demiyor. Adamın bu despot ve emrivaki tavırlarına kitabın sonuna doğru herkes bayılıyor.  O kadar pis burnu hava da, küçük dağlara burun kıvırıp Everesti yarattığını sanan, herkesi kölesi gibi gören bir adam ki, gerçek hayatta görsem suratına tükürürüm.

Bir de kıskanç ki aman Allahım, kız ofise gelince açık giyinmiş mi dye üstüne başına bakıyor. Yanında birini görünce kollarından tutup hırpalıyor kızı, hakaret edip sarsıyor. Daha sevgilisi bile değilken, kızın hayatı üstüne emir üstüne emir yağdırıyor. Ve kahretsin ki Deniz karakteri havalara  uçuyor.

Şimdi bu kitabı 16 yaşında bir kız çocuğu okusa, kendisine köpek çeken bu adamın hayalini kuracak onu adam sanacak. Bunu normal zannedecek. Çünkü yazar o kadar güzel bir koza örmüş ki hikayeye insan kapılıyor. 

Benim çocuğuma, kız kardeşime, yeğenime böyle davranılsa ben parçalarım o adamı. Nasıl bir erkek anlayışın var senin, hangi çocukluk travmasını yaşıyorsun, nasıl tip adamlar seviyorsun da güzel sanıyorsun bu kadar emri, kibirli bakışı... Yere göğe koyamıyorsun. Eli kalem tutan insansın ey yazar. Etme... Eyleme.... 

29 Mayıs 2016 Pazar

JAMAİKA- BONZAİ

Bu aralar toplumun yarasına parmak sokasım var. Hayatta herşeyi en az bir kere denemek gibi bir mottom var. Veee bunda çok ciddiyim. Çin e gitsem çekirge yerim mesela. Kusacağımı bilsem de denerim. Paraşüt taksalar uçurumdan atlarım. Ödüm buna isyan etse de yapamayan ben olmamalıyım.  Ne olduğunu neye benzediğini bilmeliyim denemedeğim şeyin. İyi de olsa... Kötü de olsa... Tabi ki siz batının ve Mirasın iyi taraflarını alın kötü taraflarını almayın.

Yıllar önce bir arkadaş, annesine peygamber çiçeği diye aylarca kenevir yetiştirtmişti balkonda. Hacı anne anlayınca bütün kenevir saksılarını balkondan aşağı atmıştı. Hep etraftan, hapla otla ilgili hikayeler dinledim o zamana kadar. Kötü birşey olduğunu bilse de insanın beyni bunu eğlence olarak kodluyor.

Bir kaç sene önce bir doğum günü partisinde alelade bir evde denedim ilk ve son defa uyuşturucuyu. Hep merak etmişimdir; İnsanların bundan ne anladığını. Üniversite yerleşkesinde yaşayan insanlar olarak, sokakta gördüğüm zaman, 'kesin otlu, haplı' diye eleştirmek veya değilse bile ne olduğunu bilmediğim için yargılamamak istedim. O partide ilk defa birinin elinde onu gördüğüm zaman, ergenliğe yeni giren kardeşim geldi aklıma. İçse anlayabilir miyim? Peki o bundan nasıl bir zevk alacak ki içmek isteyecek? Denemem lazım diye düşündüm. Ne hissettirdiğini, neden içtiklerini bilmem lazım. Seni anlıyorum demem lazım. Hatta ilk elden anlamam lazım.




Can'ın buz aramak için dışarı çıktığı sırada (yeşilaycı ve tertemiz bir Can'ım var benim) çıktım balkona. 3-4 kişilerdi. 'Ooo deneyecek misin' deyip tutuşturdular parmaklarımın arasına. Şunu da anlamış oldum ki, hiç bir fırsatı kaçırmıyor, kimse ne gerek var içme demiyor. Onları yargılama, onlar gibi ol istiyor herkes. Yalnız sigara gibi içilmiyormuş o. Kesik kesik nefes çekmek lazımmış. Kafaları güzel olduğu için o kısmı öğretmeyi kaçırdılar sanırım. 

23 Mayıs 2016 Pazartesi

BAŞKASI OLMA KENDİN OL ÖYLE ÇOK DAHA GÜZELSİN

Küçükken ailem beni dahi çocuk sanıyordu çünkü Casper çizgi filminin jenerik müziğini ingilizce olarak baştan sonra ezbere söyleyebiliyordum. İki buçuk yaşında falandım hemde.

-Anneciğim, peki dahi olmadığımı ne zaman anladınız?
-Beş yaşında yavrum.
-Nasıl?
-O yaşa kadar Pamuk Prensesi, tavuk prenses sanıyormuşsun çünkü. Sana tavuktan prenses olmadığını öğretene kadar göbeğim çatladı.
-Öyle sandığımı nerden anladınız?
-Gördüğün tavukları prenses diye çağırıryordun. Hatta horozları da.

İlk okulda ise kimseye gerek olmadan kendi kendime anladım salak olduğumu. 
Derslerim iyiydi ama diğerler öğrencilerle aram hiç iyi değildi. Oldum olası öyleyimdir. Hayatıma biri girince genelde ben çıkıyorum. Erkek çocukları saçlarımı çekince bana aşık olduklarını zannediyordum. Saçımdan sürüyerek beni mağarasına götüreceğini düşünüyordum. Bildiğin taş devrinde sanıyordum kendimi. Bir kere çekince nişanlandık, sürükleyince evleniriz herhalde diye canlandırıyordum kafamda..


13 Mayıs 2016 Cuma

LAHANA DİYETİ - EBRU ŞALLI KATKILI!

Her kadının etrafında vardır kendisiyle yarışan başka bir kadın. Ben de nihayet kendiminkini buldum. Yengem. 33 yaşında ve iki çocuk sahibi ama bizim bedenlerimiz aynı. Çok beğenip aldığım kareli pantolona o da giremedi bende. Pantolonun düğmesi ne yaparsak yapalım kavuşmuyor. Niye aldın diye sormazsınız sanırım az buçuk beni tanıyorsunuz, gereksiz işler insanıyım ben. Kısaca dötü göbeği salmışım gençlik. Şu meşhurlar meşhuru lahana çorbasını denemek için çıktım yola. Rivayete göre bir haftada en az beş kilo vermem lazım.

Immm mis gibi sebzeli çorba. İçinde soğan var. Havuç var. Domates var. Kereviz var. Lahana var. İlk gün, ilk öğün adam gibi oturup yedim taze taze. 

Öğlende değişiklik olsun dedim limon sıktım yedim. 

Akşam biraz daha değiştirip, yedi bahar baharat koydum nam-ı diğer poy döktüm. Ih ıh ıh mis gibi. Kedimi ferahlamış ve rahatlamış hissediyorum. 1. gün sadece meyve yeme özgürlüğüm olduğu için biraz mide bulantısı çektim. Tatlı tatlı baydı. Akşama da plates yaptım ve bol bol Ebru Şallı biciği gördüm.

İkinci gün dirayetle kalktım. Sabah, limon sıktım olmadı. Baharat  döktüm olmadı. Sade yedim.  
Öğlen, biraz tuz ekledim ve ağzımı yüzümü burnumu buruştura buruştura yedim. Akşama fırına patates sürdüm. Çünkü sadece sebze yeme hakkım vardı bugün. Tabi Ebru Şallı biciği görmeden bu günü es geçmedim.



Üçüncü gün. tuz kattım olmadı, limon sıktım olmadı. Baharat döktüm olmadı. Bende çorbayı döktüm. Hatta Türkiye de ki bütün lahana tarlalarını yakmak gibi bir eylem planı geliştirdim. Pazarda falan görünce futbol topu muamelesi yapıp tekmelemek istiyorum. Bu diyeti başka yapan varsa çağrımdır: Gelin bize lahana ithal eden ülkelere savaş açalım. İnsanlık dramı bu. Platese devam ama Ebru Şallı biciklerinden de artık Lahana kadar nefret ettim. Ona da çağrımdır: Bacım bi sütyen alalım sana o kadar parayı napıyosun? Magnezyum kalsiyum denen tuvalet dostu, cırcır yapan zımpırtıyı içip 2 saat tuvalette kitap okudum. Yeter ki o lahana bünyemden çıksın.

11 Mayıs 2016 Çarşamba

NE KADAR REZİL OLUNABİLİR? -NEY-

Ananasla bakışıyorum. Bir elimde rakı bardağı var. Can gitar çalıyor bize. İnsan evlendiği insanın marifetiyle gurur duyar bense çomak sokmaya çalışıyorum. Sebep: çok sarhoşum ve Can şarkı söylemeye başlayınca tam zamanlı konseri bitene kadar durmaz. O kadar içmişim ki müzik dinlemek değil saçmalamak istiyorum.

Dört kişiyiz masada. Mezelerden rakı bardaklarını koyacak yer yok. İki şarkı arası herkese soruyorum. Bir enstruman çalıyor olsaydınız siz ne çalardınız? Can zaten gitar çalıyor. Biri keman diyor. Ben davul. Başka bir arkadaş ney diyor. Ney diyor ney. O an kafamın üstünde bir ampul yanıyor. Bizim evde ney var. Bizim evde ney niye var? Nasıl geldi o ney bizim eve bilmiyorum ama var onu biliyorum. Ben çok saçma bi insan olduğum için evde ney çalan biri olmadığı halde mevcut olmasını garip karşılamıyorum. İşin garibi, bana alışık oldukları için o insanlarda garip karşılamıyorlar. O kafayla evdeki neyi bulmaya karar veriyorum. 'Salak! Sanki bulsan çalabilecek misin? Bi tarafına mı sokucaksın bulup, otursana oturduğun yerde' diyen meleği sol omzumda sanıyorum. Halbuki o sağ omzumdaymış da bana iyilik ediyormuş (sağımı solumu hep karıştırırım zaten)


3 Mayıs 2016 Salı

MİM - RÖPORTAJ

 1- Müzik listenizdeki ilk 10 şarkıyı paylaşın. Dinlerken nasıl hissediyorsunuz ?  


1-Ceylan Ertem - El adamı ; O kadını şarkı söylerken izlemeyi seviyorum. Cover parçalar da her zaman hoşuma gitmiştir. 

2-Duman-Kırmış kalbini ; Bütün dünya toplanıp bana eziyet etmiş de Kaan efendi hepsine gününü gösteriyormuş gibi rahatlıyorum.

3-Ferudun Düzağaç - Sevdadandır ; Parçanın ismi bu olmayabilir. Feridun düzağacın bir gece vakti kuşlardan da küçük olduğunu idda etmesi...

4-Cem Adrian - Aşk bu gece şehri terk etti ; O adamdan o ses nasıl çıkıyor acaba diye diye dinliyorum. 

5-Ceylan Ertem - Ah bu şarkıların gözü kör olsun ; Olsun tabi

6-Gripin-Yalnızlığın çaresini bulmuşlar

7- Göksel - Kuş : Benden olsa olsa karga olur gerçi sesim çok kötü 

8- Göksel - Sen orda yoksun ; Yokken bile şarkı söylüyorum sana bide orda olsan neler yapıcam düşün.

9- İlhan İrem - Anlasana ; Bi türlü anlatamadım kendimi

10- Can bonomo - Meczup ; Yorumsuz.

Ne hissettiğim hakkında her hangi bir fikrim yok. Zaten her birini her dinleyişimde farklı şeyler düşünüyorum. Mesela yemek yaparken rendeyi bulamadığımda da Sen orda yoksun parçasını söyleyebiliyorum.

2- Göbek adınız nedir ? Sizin için önemini anlatabilir misiniz ? 

Göbek adım yok. Ama göbeğim var. Bende kendi göbeğime kendim isim verdim. Dubuk diyorum ona. İnşallah kilo verince gidicek. Yoksa yeni bir kimlik çıkartmak zorunda kalacağım.

30 Nisan 2016 Cumartesi

RUTİNE BİNDİM İNEMİYORUM

-Zorla mı aldın sen beni Can oğlu Can. Gel gel Miras da damping var mı dediler. Peşin fiyatına 12 takside mi böldüler de makul geldi aldın beni. Nedir yani? Bir gözümü alana öbürünü bedava mı verdiler. Bir kulağıma ikincisi eşantiyon mu? Beni niye aldın sennnnn! Gel çabuk benle ilgilen vallahi yangın var diye bağırırım! Sezon sonu indiriminden alınan iadesiz ürün müyüm lan ben. Gel sev beni.

-Miras işim var aşkım tamam oyalan gelcem ben şimdi. Ayrıca bence sen beni istemiyorsun. Kredi kartımı falan istiyorsun alışverişin gelmiş senin.
                            
Yemin ediyorum bu adam bana cevap yetiştire yetiştire beyni gelişti. Ben aldığımda bu kadar zeki değildi. Zaten esasen erkek dediğin varlığın çok da zeki olmaması lazım. Yaratan bile erkeği yarattıktan sonra bakmış olmayacak, arkasından uğraşmış kadını yaratmış. Bence bundan bir mana çıkarmak lazım.

28 Nisan 2016 Perşembe

NAZAR

-Maşallah sana teyzeciğim çok güzel gözlerin var maviş maviş.
Hergün bastonunu kapıp kar kış demeden, yağmur, sıcak dinlemeden ekmeğini almaya gelen bu tatlı dilli teyzeye bayılıyordum.
-Yok be Mirasım güzellik mi kaldı geldik 80 yaşına, bir ayağımız çukurda.
-Ayyy Allahım senin ki gibi yaşlılık versin daha bi kere çocuk çocuk, torun göndermedin maşallah hergün dipçik gibi  gelip kendi alışverişini yapıyorsun. Bak senin  yaşındakiler yataktan kalkamıyorlar sen fıldır fıldır herşeyini kendin yapıyorsun. Tahtalara vurayım.

2 gün sonra... Kurban bayramı sabahı...




Telefonla konuşuyorum. Karşı caddeden gördüm maviş teyzeyi. Geleni gideniyle bayramlaşıyordu. Başı kalabalık Miras telefonla işin bitsin gider sarılırsın teyzeye elini öpersin dedim kendi kendime. Yarım saat sonra bir ambulans yanaştı mahalleye. Yaşlı teyze hakkın rahmetine kavuşmuş. Öte tarafa intikal etmiş. Sonrasında ne olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur.

-Bööööğğğğğğ (sümük sümük salya) Cannnnnn, kocacımmmm. öldüüüüü.
-Dur bi sakin ol, kurbanlığa mı ağlıyosun sen neye ağlıyosun. Kestik öldü evet kavurmayı yerken ağlamayacaksın ama.
-Ne kavurması salak teyze öldü.
-Hangi teyze? 
-Maviş teyze.
-Sen mi öldürdün salak ne ağlıyosun böğüre böğüre.
-Ben öldürdüm!
-Nası öldürdün. Bişey mi dedin kadına? Kalp krizi  mi geçirtdin. Vurdun mu yanlışlıkla naaptın. Polisi ara.
-Yok be niye vurayım. Maşallah dedim. böğğğ...
-....!
-.....?
-Miras kaçan danalardan biri mi tepti aşkım seni?
-Yok 2 gün önce maşallah dedim kadına bugün öldü böööğğğğğğ. Tahtaya da vurdum. Hıııı plastiğe mi vurdum yoksa tahta diye? Maşallah dedim 3 gün yaşamadı. Atasözü ve deyimler sözlüğünün görüntülü açıklaması gibi oldum. bööğğğğ....

26 Nisan 2016 Salı

SEÇENEKLER

Afrika semalarına ışınlanmadan önce evde çekirdek çitleyip kitap okuma hayalleri kurarken resmen mahremiyet bölgesini beni yine bir işletmecilik macerası buldu. Ancak manyak manyağı çeker misali uzun metrajlı komedi filmini aratmayacak nitelikte karikatüristik sahipleri vardı mekanın. Biri Can'ın kuaförü, aslında efendi bir insan olmasına rağmen, iki karı boşamış 4 kızını geride bırakıp, Mine denen, Levent Kırcanın sarhoş tiplemesinin kadın hali beraber olan Ufuk abi.  Diğeriyse 1 üniverste bitirmiş, yüksek lisans yapmış, üstüne de iso belgeleri almış ama sabah kahvaltısını bira ile açan, 40 yaşında olmasına rağmen 40 kilo, yusyuvarlak renkli güneş gözlükleriyle, sarhoşken kırıp yeniden yaptırdığı için ağzını kapattırmayan ön dişleriyle Mine. Bu paragraftan Mineye taktığımı anlamış olmanız lazım zaten. Kadın vucudumda varolduğundan habersiz olduğum tüyleri bile diken diken ediyor. 

İşime karışmayacaklarına dair yemin üzerine yemin verdikleri  için kolları sıvadım. Sonuçta birisine Can yıllardır kafasını emanet ediyordu. Diğeriyse her ne kadar bazen saçmalasa da eğitimli bir kadındı. Mine nin sadece gelen müşterilerle hoşbeş etmesi ve konsomatris gibi masalarda dolaşması gerekiyordu. Çünkü babadan zengin hiç bir işten anlamayan bir kadın olduğunu baştan çözmüş, bazı insanlar böyledir deyip, kabullenmiştim. 

18 Nisan 2016 Pazartesi

HANİMİŞ MİRAS?

Nerdesin? 
Onlarca 'kız sen nerdesin?' mailim birkaç tanede  'nereye kayboldun' yorumum var yazılarımın altında. Demek ki mail kullanmayan tek salak benim. Valla farketmezsiniz sandım ama yanılmışım. Açıklıyorum. Flash flash flash. 

Hayatımı ters çevirdim. İşletmemi devrettim ve başladım kariyer planlamasına. Ayda 14-15 bin kazanırken hangi asgari ücretcik beni tutacakmış şaşarım. Evirdim çevirdim evliliğimi ve hayatımı alt üst edecek bir plan kurdum. Maceraperest kocacım Can da her zaman ki gibi benim aklıma uydu. Bir buçuk metrelik bir eniştem var kendisi yurt dışında çalışıyor. Aradım onu, biz de gelelim dedim. Neden dediğim hakkında hala bir fikrim yok. Boşluğa düştüm ve dar geldi buralar. Can için hemen bir iş bulundu. Çünkü bilişim uzmanı bilgisayar manyağı bir kocam var. 'Bir kaç aya Can gelir. Can geldikten bir kaç ay sonrada sen gelirsin' dendi. Can 'ın bir aylık maaşı 4 bin dolar. 1 dolar 3 lira nerdeyse. Lojman da veriyorlar. iki sene iki kişi çalışıp havuzlu bir villa alabilirim. ingilizcemi geliştiririm. Türkçeyi unutmuş gibi 'hımmm nası diyor siz turkler' falan yaparım. Saçlarımı ombre yaparım. Dudaklarımı şişirtirim. Ne bileyim. Hayatımızın iki senesini verdim gitti.


Bekle beni Rıfkı ben geliyorum

Esas bomba gideceğimiz ülke : Afrika! Sokakta tavuk görünce yolumu değiştiriyorum. İnşallah götümü leopar kapar da aklım başıma gelir. Bahçemde yavru maymun yetiştirmeyi planlıyorum. Maymuna Rıfkı ismini vermek niyetindeyim. Safari turlarına çıkarım. Oradan Hindistan 6 saat. Hindistana gidip üçüncü gözümü açarım. Onlara zeytin yağlı yaprak sarma yapmayı öğretirim.Malum ineğe tapıyorlar. Gidip ineklerin kulaklarına et sote tarifi fısıldarım (öyle sere serpe gezip sinirimi bozmasınlar). Gece yatağa girince bunları düşünüyorum. Aramızda dua eden varsa geceleri Allah rızası için bi dua da benim için sıkıştırın araya. 'Allahım şu Miras kuluna da acık akıl fikir ver' diye.

20 Şubat 2016 Cumartesi

KARİYER KAKOZLAMA

Ömrümüzün en verimli kısmı nerede geçiyor hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm. Neden? Saçma bi insanım ben. Oturup normalde insanların düşünmediği şeyleri uzun uzun düşünürüm.İşte! Öyle değiş, İŞ! Ortalama 30 yıl çalışsak ki günde 8 saat hafta da 5 gün olsa bile 7920 gün 63360 saat çalışıyoruz. 

Esas işim işletme. Ürün, stok, vade ve pazarlık konusunda iyiyimdir. Bununda temeli muhasebe ve satın alma. Yani hesap kitap yapabiliyorum. Bunu nerden öğrendim. Deneyerek. Peki ilk denediğimde buldum mu başarılı olduğum alanı? Tabiki  hayır. Mirasım ben. Aksiyonsuz yaşamayı bilmiyorum.

Albümün adı yaşamak bu değil. - Farkettim abi!
İlk iş deneyimlerimden biri radyo dj idi. Bu çeneyle aklıma gelen ilk meslek o oldu. Çok da zevkli bir meslektir. Birkaç pürüz dışında mutluydum da. Sorun şuradaydı. 22 yaşındaydım ve yayın saatim 7 idi. Bu bir sorun değil aslında ama sorun buna bağlı çünkü karga kakasını yemeden başlayan programım arabeskti. Çalıştığım radyo kanalı arasbeskti eyvallah da mubarek, ey cemaati müslimin sabahın o saatinde Cengiz Kurtoğlu abimizi kim ne yapsın. Millet daha yüzünü yıkamamış, radyo söyleyemem derdimi kimseye diye bağırıp duruyor. O saatte ne derdi olabilirde insanın da açıp beni dinlesin. Nedir yani sevdiğin poğaça mı bitmiş pastanede. Kahvenin sütü mü yok. Arabeske neden özellikle gıcık olduğuma ŞURADAN bakabilirsiniz! İnsanın sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş.

Nasıl bir sapıksın Burhan Çaçan. Liseli Vardı ya ah o liseli. Kısacık etekli dar elbiseli. Bu şarkıyı yazdığında 40 yaşındaydı. Ben sabah sabah bu şarkıyı sunup pedofilileri tatmin ederken sözleri duymamak için kulaklıkları çıkartıyordum. Sürekli kulaklıkları çıkardığım için bazen sunduğum şarkıyla, çalan birbirine uymuyordu bile. Hatta bir sabah, bütün program boyunca bizi arayın diye, BAMBAŞKA bir numara anons etmiştim.Uyku sersemi ne dediğimi biliyor muyum ben.

18 Şubat 2016 Perşembe

SENİN ANNEN BİR İNEKTİ YAVRUM

İnsan oğluna verilmiş en büyük hediye ölümdür. Pek iç açıcı bir cümle değil farkındayım. Sürekli lanet ettiğimiz zamanın yerinde hiç durmaması medeniyetin en büyük kurucusudur aslında. Biyolojik saatim geçmeden çocuk yapmalıyımlar, otuzuma gelmeden kariyer planlamalıyımlar ya da gözüm toprağa bakıyor hani mürüvetler hep bundan. Ölecek olmasak, ya da yaşlanmayacak olsak hepimiz takım taklavatı yayıp, yan gelip yatardık. Yüz yıllar çuvalamı girdi amaaan boşver kız, bi dahaki yüz yıla iş kurarsın nasılsa... ile biterdi bütün muhabbetler. Tembellik edecek vaktimiz yok. Zaman akıp gidiyor. Ölüm bir hediye, yaşlanmaksa bunun hatırlatıcısıdır. (Herkese sıralı ölüm nasip olsa keşke) Her armağanı seveceğiz diye bir kural yok tabiki. En büyük korkularımdan biri yaşlanmak. Peki yaşlandığımızı nerden anlarız. Vücudun değişiminden!




Son on yılın en büyük geyiklerinden biri, göğüsün altına kalem koymaktı. Kalem göğüsün altında durmuyorsa o göğüs sarkmamış, başı muzaffer dimdik duruyor demekmiş. Denemeden kabul etmiyorum. Önce kurşun kalemle deniyorum. Evet tutuyor! Sonra tükenmez kalemle deniyorum. Onu da tutuyor şerefsizler. Bunalım meraklısı olduğum için dolma kalemi de devreye sokuyorum. Onuda tutunca bu sefer kalemliği koyuyorum onuda tutuyor bunlar. Benimkiler baya kalem tutmaya meraklılar. Dile gelip okula gitmek isteyecek adiler. Tam o sırada kafamın arkasına bir sille geliyor. Can:
-90 beden Miras onlar. Masa sümeni koysan onuda tutarlar. Yer çekimi denen bişey var. Onları aldıralım futbol topu koy istersen oraya. 

5 Şubat 2016 Cuma

BİR SEN BİR BEN BİR DE TRİP

-Sen benimle gönül mü eğlendiriyosun! Ciddi düşünmüyo musun sen benle!
-Miras evliyiz biz!
-Hee doğru. O zaman Sen artık beni sevmiyosun!
-Ne alaka.
Lannnn trip nasıl atılıyodu. Vallahi köreldim. Trip atmayı unuttum. Dur ağlayayım bari. İki damla göz yaşı yeter. Anaaa ağlayamıyorum da. Vallahi gitti en güçlü silahım. Şimdi işin yoksa atom bombası icat et. Yok o kadar akıllı değilim, mototof kokteyli neyime yetmiyor
       Sevgiliyken ne kolaydı o işler. Trip at eve git ohhh. Şimdi trip atınca en fazla yan odaya gidiyorum. Arkadaşa falanda gitsem olur da ona da iki saat açıklama yap et üşeniyorum. Yan odadan da trip sökmüyor. Kin tutamıyorum ben hemen çıkıyorum salak gibi odadan. Bir keresinde kapıyı kilitledim içerde kaldım. Akşama kadar çıkmayacaktım hesapta ama çişim gelince gel beni kurtar diye yalvarmak zorunda kaldım. Dalga geçti birde benle. Üstelik kapının kolda hala bozuk artık kilitleyemiyorum kendimi içeri. Bırak, kapıyı bile kapatamıyorum korkudan, içeride kalırım diye.

On sekizimdeyken çıktığım hava harpte okuyan bir çocuk vardı. İki senelik sevgiliydik. Üniforma çok yakıştığı için ite, birde vakit kaybetmeyelim diye, eve gidip üstünü değişmeden yanıma gelirdi. O da nasıl bir görgüsüzlüktür. Üniformayla geziyordu yanımda. Aslına bakarsan tıp okuyanın beyaz ameliyat önlüğüyle gezmesi gibi bişey. Neyse küstüm ben buna. Trip atacağım diye çıktım kafeden. Baktım peşimden geliyor. Bir iki tersledim gelmesene peşimden diye. Cadde kalabalık ama koşturuyor arkamdan. Arkama döndüm ve bağırmaya başladım.

-Aaaa sapık mısın nesin tanışmak istemiyorum senle. Peşime takıldın bırakmıyosun terbiyesiz. Namuslu kızım ben sokakta erkeklerle tanışmam.

Dondu kaldı. Şok oldu. Caddedeki kalabalık durdu. Sonuçta yardıma ihtiyaç duyan gencecik bir kız sokakta bağırıyor. Esnafta kapının önüne çıkmaya başlayınca sıçtık dedim içimden. Bu sefer abarttın Miras. Ağzına edicekler şimdi bu salatalığın. Laannnn dayak yiyecek çocuk senin yüzünden.

1 Şubat 2016 Pazartesi

KOMŞU ALMA ISSIZ ADAYA TAŞIN

İsyaaaaaaaaaaaaaaan diye bağırıyor yeni yan komşularım. Daha taşınalı bikaç saat oldu. Geriye bir avuç yalaaaaan. Neye isyan ediyorlar bilmiyorum. Evin tuvaletini mi  beğenmediler acaba. Ne oldu? Duşakabin mi sızdırıyor. Gece on ikide akıllarına ne gelmiş olabilir de böyle bağırıyorlar anlamaya çalışıyorum. Kulağımı duvara dayamama gerek yok orda biri osursa burdan duyuluyor zaten. Allahım inşallah sesli seks yapmıyorlardır. Buna karşılık bende başlıyorum aynı şarkıya hemde avazım çıktığı kadar.
İsyaaaaaaaaan. Ne bağırıyosunuz ulaaaaaaan. Gecenin on ikisi, ben hatırlattım da susmazsanız polis çağırıcaaaaaaaaaaam. Uzata uzata. Nameli nameli.




Sustular. ama bestemden memnun kaldıklarını hiç sanmıyorum. Sabah işe giderken uunutmayayımda kapıyı dinliyeyim onlar işe gittikten sonra çıkayım bari. Kim o cartlak demesinler. Ya da desinler ya onların sesi sanki çok mu güzel. Ah o eski yan komşularım. Orta yaşın az üstünde bir çiftti. Resmen benim yüzümden taşındılar. Adamın arabasına komple çamur sürmeseydim ya da o kokana karısına cadoloz demeseydim taşınmazlardı belki. Ya da apartman girişindeki ayak kokusunun o adamın ayakkabısına ait olduğunu vurgulamasaydım mesela. Onlarda çok fenaydı. Kibirli laf sokan gıcık insanlardı ama en azından yaşları gereği gece on birde Halil Sezai söylemiyorlardı. Olsa olsa heybelide her gece mehtaba çıkarlardı gariplerim. Nerdesin kokana seni çok özledim. Gelen gideni aratıyor vallahi.

29 Ocak 2016 Cuma

UÇTU KUŞUM

İlk evcil hayvanımız gerçek anlamda bir tanrı misafiriydi. Yatak odasının aralık bulduğu penceresinden gizlice içeriye süzülmüş fıstık yeşili minicik bir kuş. Kim bilir kimin kuşuydu da kaçtı. Bir kuşun olabileceği kadar eğitimliydi hemde. Uzaktan öpücük atınca nerede olursa olsun gelip koluna konuyordu. Kafesin içindeyken karşısındaki kafasını salladığı zaman o da sallıyordu. Haluk levent konserlerindeymişiz gibi her akşam kafa sallardım o kuşla. İşim dolayısıyla ilgilenemediğim için ölünce, öyle cansız cansız kafesin dibinde yattığını anlayınca, böğüre böğüre ağlamam normal. Anormal olan ailem. Ömrümü yediler.
Ama nasıl ağlıyorum, nasıl hıçkırıyorum. Gözyaşlarımla iki dönüm tarla sulanır.

Can'ı aradım önce.
-böğğğğğğğ
-ne oldu! Birine bişey mi oldu?
-böğğğğ evet kuşummmm.
-aşkım işteyim sabret gelcem ağlama niye o kadar ağlıyosun için dışına çıkıcak. Dur anneni arıyayım.

annem aradı sonra.
-Miras allah günah yazar kızım kuş için o kadar ağlanır mı?
-böğğğğ
-Ben ölsem o kadar ağlamazsın!
-Anne ne alaka hemen kendini sokuşturuyosun ya böğğğğ




Sonra teyzem aradı
-Miras kuşun ölmüş. Helva yaptıralım mı.
-Dalga mı geçiyosun sen ya böğğğğ (Hala içim çıkana kadar ağlıyorum yalnız)
-Dalga geçiyorum tabi salak! Ağla da az ağla. İnsanlar ölüyodra bu kadar ağlamıyolar.
-İnsanlar ölünce nası ağlasınlar be ölü ağlar mı böğğğ

28 Ocak 2016 Perşembe

KADINLAR İÇİN BİR MİM - BU ÜLKEDE KADIN OLMAK

Size bir ülke anlatayım mı?
Bu ülkede 69 yaşındaki A.Ü gibi, yolda sadece adres sorduğunuz torununuz yaşında bir genç tarafından bir barakaya çekilip tecavüz edilebilirsiniz, maaş kartlarınız ve ziynet eşyalarınız çalınabilir..

Bu ülkede 6 yaşındaki Gizem Akdeniz gibi, babanızın kuzeni tarafından defalarca tecavüz edilebilir, öldürülebilirsiniz, cesediniz ormanda bulunabilir. Yaşınızın bir önemi yok, vajinanızın olması yeterlidir erkekleri tatmin edebilmeniz için..



Bu ülkede 21 yaşındaki Fatma Nur Çelik gibi, evinize internet kurmaya gelen birisi tarafından, koli bandı ile bağlanarak tecavüze uğrayabilirsiniz, 2 gün sonra kendi evinizde elleriniz kollarınız bağlı bir şekilde cesediniz bulunabilir.

27 Ocak 2016 Çarşamba

ZOMBİ OLAN VAR MI?

Hani fantastik filmlerde, dizilerde vardır ya, bir sırrı paylaşıyorlardır ama dünyanın geri kalanı bilmiyordur. 
Zombiler, kurt adamlar ya da vampirler vardır ama gizlidir kimse bilmiyordur. Hah! İşte gerçekten varsa onlar ve bana söylemiyorsanız varya, acayip kızarım. 
Siz orda vampir olmuş ilginç sihirler falan yapıyosanız ve ben burda saf saf faturalarla falan uğraşıyorsam iki elim yakanızda ahirette de rahat bırakmam. Varsa böyle bir sır saklayan yazsın bana (:

Niye bilmem bayılırım fantastik yapımlara. Dikkat edin hepsi sır doludur. Onlar değişik hepimiz gerizekalıyız anlamıyoruz onların üstün olduğunu. 

Eğer bu gerçek olsaydı kaynanam kesin vampir olurdu. Kanımı emmek istiyor sanırım.
Ben Zombi olur Can'ın beynini yerdim anan niye vampir diye.
Can da kurt adam olurdu. Gel kuçu kuçu.

26 Ocak 2016 Salı

YOR JUST BİSCOLATA - VE BİR ÖNERİ

-Bi dakika ya! Dur dur dur. Ne demek kilo aldın. Ne demek göbüşün mü çıktı. Diyete mi başlasan ne demek!

-Hayatım niye o kadar sinirlendin?

-Adettendir.

-Öyle bi adet mi var?

-Öyle adet yok. Regl olan adet var.
O, adettendir.

-Gene mi ya..

-Gene mi ne be. Her ay oluyor bu. Ben seni tribimi çek diye aldım. Ayrıca bu göbüş falan da adettendir. Beni alırken promosyon olarak tripli regl günlerimide alıyosun.

Victorya Sekret melekleri gibi olayım istiyor. Güzel o zaman bende Biscolata erkeği istiyorum.
-Kas istiyorum.
Baklava istiyorum.
Ben diyet yapıcaksam sende kas yapıcaksın. Ördek poposu gibi kol kasları istiyorum. Bence gayet makul bir istek. Neden hep kadınlar fedakarlık yapmak zorunda. 

23 Ocak 2016 Cumartesi

HER GÜN - DAVİD LEVİTHAN _ KELEBEK - KATHRYN HARVEY _ HER KİTAP OKUNMUYOR

Hani kitapçıya gidersiniz de bir kitap bulursunuz.  Hem kapağı güzeldir hem konusu hoştur falan hemen alırsınız ya. Heh! Almayın. Okuduğuma pişman olduğum bir kitap daha çıktı karşıma. Konu sürükleyici, karakterler şahane, oldukça yaratıcı ama hiç birşey anlatmadı bana. Hergün bir başkasının bedeninde uyanan bir karakter var ve bir kıza aşık olup sırrını ona açıyor. Sonra aynı bedende kalmanın sırrını çözüyor ama başkasının hayatını almak istemediği için çekip gidiyor. Bir dur mübarek bak bakalım başka yolu yöntem var mı.

Davidciğim sende o kadar yazmışsın kardeşim adam gibi bir son bulamadın mı?
Hakkını yemeyeyim. Önyargısız olmaya ve insan yapısını anlamaya bir örnek teşkil ediyor kitap. Cinsiyetsiz bir karakter. Girdiği her bedenin, fakir olsun zengin olsun çok güzel ya da zeki olsun ya da aptal, hayatını anlayabiliyor ve evrensel düşünebiliyor. Ama bir amacı yok. İyi güzel, hergün beden değiştiriyosun. Eeee.. Sonra? Sonrası yok değiştiriyorum işte. 



Kapağına aldanmayın. Yaratıcı bir tasarım bulamamışlar ama hazineler viranelerde saklıdır.

En yeni, çok satanları herkes tanıtıyor ama bu kitabı reklamlarda kolay kolay bulamazsınız. 

Müthiş bir hikayesi var. Ana tema intikam. Kendi hayatını geri almaya çalışan gencecik bir kızın akıl almaz bir mücadele ve kurgulanması imkansız bir planı var.

Erkek genelevlerini duymuşmuydunuz? Zengin ve mutsuz kadınların fantazilerine hitap eden biscolota erkeklerini okurken gerçekten de ilginç bir fikir olduğunu anlayacaksınız.

Aşk, tutku, nefret, acıma, saygı.. Bütün duyguları bu hikayede toplayabilirsiniz. Cinayet romanı veya polisiye değil ama en iyi polisiyede bile ana karakter bu kadar soğukkanlı ve zeki değil.

Kesinlikle  okumalısınız. Binden fazla kitap okuyan biri olarak kesinlikle benim enlerim arasında. Ne zaman başladığını nasıl bittiğini bile anlamadan hayran kalacaksınız.


Mirastan sevgilerle.

22 Ocak 2016 Cuma

SOSYAL KOCA ALMAYIN! ASOSYAL ALIN

-Özgür iradenle yatağa geliyor musun yoksa dırdır etmeye başlayayım mı?
-Tamam hayatım oyunum bitince geleceğim.

Tabi ki daha kurnaz yöntemlerde denedim.

-Aşkııııım hadi gel artık kapat oyunu
-Gelcem tatlım dur bitsin.
-Ya ama bak ne göstercem sana. Gel bak ne var burda. Ayyy ne biçim seksiyim ben aaaaa
-Aşkım bi sabret oyun bitsin
- Lannn sışçam oyununada sana da. Yok sana bicik, seksde yok bicikde yok savaştığın oyun karakteri karıları öpersin artık puşt!

Saat sabaha karşı iki suları ve ben sevgili kocamı bilgisayardan, oyun başından kaldırıp yatmaya gelmesi için uygulayabileceğim yöntemleri düşünüyorum. 

Evliliğimiz boyunca Can'ın sosyal tarafını törpülemeye çalıştım. 32 yaşında olmasına rağmen futbol antenmanlarını ve maçlarını, sesi güzel olduğu için kurduğu müzik grubu provalarını, yabancı dil öğrenmek için gittiği kursu ve manyağı olduğu bilgisayar oyunlarıyla savaşırken zaman o kadar çabuk geçti ki ben hiç bir bok anlamadım bu evlilikten. Haftanın iki günü prova, iki gün antrenman, bir gün maç, birgün yabancı dil kursuna gidip, kalan günlerde de (kaldı mı sayamadım) bilgisayar oyunu oynamak istediği için isyan bayrağını çektim evliliğimizin ilk yılı. Sonra evli olduğunu farkedip azaltmaya çalıştı faliyetlerini.

20 Ocak 2016 Çarşamba

BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ - KHALED HOSEINI



Uçurtma avcısını severek okuyanlar bilirler Khaled Hoseını nin dilini. Kendi ülkesinin kültürünü ordaymışsın gibi yaşatan, sokaklarını kendin geziyormuşsun gibi hissettiren yazar, bu defa savaşın ortasında kalmış iki kadını anlatıyor.

Önce nefret, sonra sevgi, hatta aşk derecesinde bir dostluk ve fedakarlık var kitapta. Yorulmadan doya doya okudum.. Yardım etmek istedim 10 yıllık komşularımmışlar gibi gidip kapılarını çalmak, onları kurtarmak istedim. 

Genellikle büyük baş hayvanların kadınlardan daha çok önemsendiği suistimal edilmiş şeriat kurallarının ağırlığı hakim. 9 yaşından itibaren, kendisinden 20-30 yaş büyük adamlarla evlendirilip, üstüne bir de eziyet gören kadınların, çocuklarını savaştan korumaya çalışmalarının hikayesi. Ağır şiddet ve açlıktan çok, ana baba, evlatlarından kopan insanların ağır yükü biniyor okuyucunun üstüne.

Sonra, saf sevgiyle karşılaşıyorsunuz, kanla sınanmış, fedakarlıkla sıvanmış, aşk ve korumayla birbirine bağlanan yetimleri, anneleri, çocukları görüyorsunuz. 

Pakistan ve Afganistan tarihini, şeriatı, ya da bu ülkelerin yaşam ve etnik kimliğini öğrenebildiğiniz için kitap, genel kültür açısından oldukça faydalı.

Acıma, birilerinin ağzını burnunu kırma isteği (kızgınlık), şefkat, umut... Bin farklı duygu hissediyorsunuz okurken. 
Temposu hiç düşmüyor.

Şiddetle tavsiye ediyorum.



NE BULSAM OKURUMCULAR

Bu blog her ne kadar kitap tanıtımı üzerine açılmış olmasa da neler okuduğumu paylaşmanın hoş olabileceğini düşündüm. Her şeyi okuyan bir insan olarak, göz atarsanız kendinize uygun birşeyler bulacağınıza mutlaka eminim.


10 üzeri 7. Soğuk kanlı bir yazar Vagıf Sultanlı. Gece okumayın etkisi baya kalıcı.. Köyün birinde taşınan bir mezarlık. Ölenlerin hayatları yaşamdan bekleyip alamadıkları ve ölümden aldıkları kötü tat var...  NOT: Uyurken okumayın!

Çocuğun ölümünden sonra Bekir, Kumru’yu her gün dövüyordu. “Senden bana eş olmayacak, gözün o sarhoş köpek oğlunda olduğu sürece, çocuk yüzüne hasret edeceksin beni.”
Kumru’yu öyle bir dövüyordu ki, yerine bir başkası olsa sesi arşa çıkardı. Ama Kumru’nun sesi dahi çıkmıyordu. Sanki vücudunda kemik yoktu ve Bekir’in yumruk ve tekmeleri onu etkilemiyordu. Bekir’in ayakları altında halsizce inliyordu...


********************************************************************************