HANİMİŞ MİRAS?

Nerdesin?  Onlarca 'kız sen nerdesin?' mailim birkaç tanede  'nereye kayboldun' yorumum var yazılarımın altında. Demek ki m...

31 Aralık 2015 Perşembe

AYRI BİR REZİLLİK

Nooldu şimdi! 2016 ya girdik. İyi bok yedik.

Geçmiş yılbaşılarımı hatırlatıyorum:

Ferdi tayfurun ayağında kundura ve tarkandan kuzu kuzu parçasını kareoke söyleyerek yeni yıla girme,

Yan yana bulunan alafranga ve alaturka tuvaletlerde çişimizi yaparken saatin tam 24:00 olduğunu hava fişeklerden anlayıp, donları toplayıp apar topar tuvaletlerden çıkıp sarılaşarak yeni yıla girme,


Malesef açmış olduğum tekel bayiide Z raporu alarak  (gece tam 12 de Z raporu almam lazım) yeni yıla girme :

Canla kavga edip, kapıyı Serdar Ortaç'ın kliplerindeki gibi çarpıp çıktığında, onu arayarak ve 5 yıldır görmediğim eski sevgiliye darmadağın yakalanarak yeni yıla girme,

Yine malesef açmış olduğum kafede tuvalette uyuyan elemanı uyandırmaya çalışarak yeni yıla girme..

Bu sene de yanlışlıkla bulaşık yıkarken girdim yeni yıla. Çerezleri merezleri düzenliyim sofra şekil olsun derken patladı patlayamayasıca havai fişekler.

Ben galiba beceremiyorum bu yılbaşı işini. Adam gibi geriye doğru sayıp giremedim şu lanet olasıcaya. Beni avutmak için kaçıncıya bir daha geriye doğru sayıyorlar.. Hep sonradan giriyomuşum gibi oluyor. Hayır, bu sefer gireceğim sayıp diye inat ettim ve içmedim. zihnim açık olsun sayıp gircem anasını satayım dedim gene olmadı. Sanki noel baba talimat vermiş: bu saftirik sonradan anlasın yeni yıla girdiğini, anlayarak girmesin, diye.

Üstelik yeni yılın ilk haberi babamın annemi aldatmasıymış saat 1 de öğrendim.. Bunu da ayrıca yazarım artık. Bok gibi bir yıla daha merhaba dedim yani...

Şimdi efkardan içiyorum. Biliyorum bunun esprisi çok yapılıyor ama vallahi ciddiyim. Siz girin gelmiyom ben!  Doldur doldur boş kalmasın o tekila bardağı..


27 Aralık 2015 Pazar

EHLİYET SÜRÜŞ SINAVI FELAKETİ

Posasına kadar sıkılmış portakal gibiyim şu aralar. Az daha sıkılırsam kabuğumu da rendeleyin bari vitaminimi sömürün hep, diye ağıt yakacağım. Ağzımı açmaya mecalim yok. O kadar ki Can dublör gibi peşimde, kim bana soru sorsa dublaj yapıyor. -Çay içer misin Miras? -Yok kahve içer o 2 şekerli. -Şuraya gittin mi Miras? -He evet geçen sene gitti. -Öldün mü Miras? -Yok yaşıyor, bitkisel hayatta.

Annem küçükken sürekli ıspanak yedirmeye çalışırdı. Lakabımda Safinazdı. Çabuk boy atan sıska uzun bir kızdım. Ispanakla Safinazdan Temel Reisliğe mi terfi edeyim istiyordu artık tam bilemiyorum ama işe yaramadı. O kadar çok ıspanak yedim ki bana sağladığı demir yüzünden, ağzıma mıknatıs dayasanız iç organlarımı çekebilirdiniz. Neredeyse üç senedir ıspanak yemiyorum. Belki bu depresif haller vitamin eksikliğindendir. 

Ehliyet için sürüş sınavına girdim. Kabuslarım hayat buldu..




Berbattı. Sabahın 8 inden beri sınav parkurunu turlayıp durdum. Gayet iyi kullanıyordum aslında. Birde bir park da edebiliyordum ama sınav aracı hundai i 20 idi. Birden başka bir araca binince korkunç bir fark yaşadım ve bocaladım. Öğleden sonra 1 de yapıldı sınav ve müthiş bir trafik vardı. Arkamda oturan müfettiş ve hocalara dönüp, sevdikleriyle helalleşip helalleşmediklerini sordum. Şaka yapıyorum sandı gariplerim. 

16 Aralık 2015 Çarşamba

MİM - TAKINTI

Takıntılar. Sevdiğim ve sevmediğim şeyler... Blog dünyasının kendine göre bir raconu varmış. Girmeden kesinlikle tahmin edemeyeceğiniz şeyler. Benim bloğum az buçuk takıntılarım üstüne kurulu zaten. Ama racon madem mim yemek, Deli Müzeyyene teşekkürlerimi sunuyorum. O ne samimi blog öyle.

Miras nelerden nefret eder?

Mutfak dolabı kapakları. Amerikan mutfaklı bir evde oturuyorum. O dolabı açtıysan kapağını niye anneciğinin ağzı gibi açık bırakırsın ki?

Kendini çok öven insanın ağzına banyo terliğiyle vurmak istiyorum. Çok övünüyorsa özgüveni eksiktir. Bırak başkaları övsün seni.

Malı çok kıymetli insanı sevmem. Bak kıyafetimi veriyorum ama bişey olmasın, aman arabama zeval gelmesin, of telefonumu çizdin... Yeri dolmayacak mal yoktur. Karşındaki insana bişey olmasın.

Marjinal olmak için sapıtan insanın da ayağımı ağzına sokasım gelir. Kafanı cart yeşile boyayınca o esmer tene, Tarık Mengüç gibi duruyorsun, deniz kızı gibi değil. Reflektör niyetine, kaza yapan arabanın önüne mi dikeceğiz seni ne yapacağız?

7 Aralık 2015 Pazartesi

İÇİ GÜZEL OLSUN

Ojinal! Yedek parçası olmayan, doğal güzellik kaldı mı evrende? Hayır canıım ne kıskançlığı!! Alt tarafı burnum estetik, bir de takma kirpik seviyorum, ha bir de şey var saçlarımın rengini sürekli değiştirdiğim için orjinal renginden haberim yok ama ne alaka kıskançlıkla ondan demiyorum ki ben. Niye diyeyim fesat mıyım ben? Şey fesatlığa giriyo mu ya? Hani mesela arkadaşın sevgilisinden ayrılınca sevgilim yoksa bir rahatlama geliyordu bana o olunca fesat olunuyor mu? Hahhhaaa herkese oluyordur o. Yemezler.




Dış görünüş, önemsiz diyen varsa beri gelsin bi tanıaşlım onunla. Numune gibi birşey o çünkü. Sosyal medya hesapları ispatladı ki doğru açıyı bulup da bir selfi çekmek için telefonu saatlerce milim milim kaydırıyorsak havada, kimsenin ağzını açmaya hakkı kalmamış demektir. Metroda bir kere selfi için havaya kalkan telefonun, son durakta benle beraber indiğini gördüm ben. Yol verdim telefona. Saygı duydum o kol kasına.


Kaş kalınlaştırma teknikleri, takma kirpikler, dolgun dudaklar için sürülen nane yağları, acı biberler gördüm. Postijide unutmamak lazım. Hatta dövme kaşlar.Takma kirpik ve nane yağını bende denedim bir de bardakla dudaklarımı vakumladım (nasılsa tanıyan yok beni) bukalemun gibi saçlarımın rengini ergenlikten beri değiştiriyorum. Makyaj yapmayı göz kaleminden ibaret sanmasam neler yapacağımda ne fondoten kullanmaya alışığım ne allık. O sıkıntı yapıyor. Suratını olay yeri incelemesi işaretleri gibi milim milim allıkla boyayan hatunların sırrını hala çözemedim.

30 Kasım 2015 Pazartesi

İYİ Kİ DOĞDUM Kİ BEN

Ya girmeyecektim, kutlama, pasta derken baktım girdim 24 e. Hep o pasta gaza getiriyor beni onu görünce unutuyorum yaş attığımı falan grin ifade simgesi Kutlayan kutlamayan herkese teşekkür ederim. (Hadi gene iyisiniz kutlamayanlar sizede ettim teşekkür:)


Elim ayağıma dolaşıyor kutlama falan deyince. Süpriz parti var mesela diyelim. Görünce napayım tam bilemiyorum. Çığlık mı atayım, kahkaha mı atayım, gülümsesem yeter mi, hangisi uygun olur bilemiyorum. Bu sene parti  yoktu. Kafama bir taç taktım:


Evet aynen bu şekilde bir taç. Ve bütün gün evde dışarda böyle dolaştım. Baktım parti marti yok, bari dedim kendimi avutayım. Doğum günümdee prenses olayım. Dümdüz fönlü saçlarımın üstüne yerleştirdim koca tacı. Parti yokta, bir kutlama vardı. Akşam yemeğine falan çıktık. Garsonlar kafama bakarken sipariş alamadı. Gören bir döndü baktı falan ama çıkarmadım. Büyük bir alışveriş merkezine şarap falan almaya gittik mesela orada da taçla dolaştım. Anlam veremedi çalışanlar, diğer müşteriler genellikle gülümsediler. Benim deli olduğumu düşünenler kadar tatlı olduğumu düşünenlerde vardı sanırım. Özgüvenimi 500 feet deyken falan ancak görebilirsiniz. Canım  ne isterse onu yaparım. Prenses olacağım diyorsam olurum, her yerde de öyle dolaşırım. Kimseden çekinmem, ne derler diye düşünmem.

Sevgili 23..
Bana pek bişey verdiğin söylenemez. İtiraf ediyorum bende pek değerini bilemedim sanırım. Ama hayatımda dönüm noktaları falan açmadım seninde değerin bu kadardı üzgünüm. 24'e şans dile iyi dileklerini sun. Ve senden daha başarılı olsun diye dua et.
Yaşlandıkça daha anlamlı geliyor. (yaşlı dediysek rakam artışı yanlış izlenim uyanmasın:)

27 Kasım 2015 Cuma

MURPHY KANUNUN BOYNU ALTINDA KALSIN

Hayatı romantik komedi tadında yaşayacağını sanan her travmatik dişi gibi hafta sonuna gün sayarken, giyeceğim elbiseyi,  numarasına kadar seçtiğim ojeyi, fönlü saçlarımı atacağım  şuh ve kibar kahkaları düşünerek sabırsızlanıyordum. Yine gerilerdeyim. Birkaç sene öncesi. Tamam, 6 sene öncesi. Bikaç sene sonraki yazılarımda da bugünlerden söz etmeyi düşünüyorum. Ama bulunduğum tarihten ne zaman bahsedeceğim meçhul. Ben o kendini prenses sanan saf salak kızı çok seviyormuşum meğer haberim yok. Yazarken anlıyorum.

Hoşlandığım bir çocuk var o dönem. İlk izlenimleri vermeye çalışıyorum. Evde bile fondotenle gezen, saçı başı savaştan çıksa bile bozulmayan, elbisesi hiç kırışmayan tipte bir leydi imajı çizeceğim hesapta. Başkası olma kendin ol diyecek bir Tarkan bulamadığım için kendimi başkasına çevirmeye çalışıyorum. 


Sabırsızca geçen 3 günün ardından küçük sevimli kardeşimin yürüme evresini yeni geçtiği için evde cirit attığı dönemlerden birinde pıtır pıtır sessizce yanıma yanaşıp, geceden yıkayıp saatlerce ütülediğim saçlarıma sakız yapıştırmasıyla başlıyor kabusum. Her anlayışlı abla gibi 'ee e kaka naaptın cıs' demek istiyorum ama sanırım gözlerimden ateş çıktığı için koltuğun altına saklanan kardeşimi vilada sopasıyla dürterken buluyorum kendimi. Annemden terlik yediğimi söylememe gerek yok sanırım. Saçlarımın hatırı sayılır tülerik ve yapışık kısmını kestikten sonra sabah yapacağım heyecanlı görüşmeyi düşünerek uyuyorum. Şahane bir elbise seçtim ve topuklu ayakkabılarıma bile katlanacağım o elbise için. 

Şahane bir sabaha uyanacağıma hayatımın en boktan sabahına uyanıyorum. Adet olmuşum. Karnımın içi iki fil güreş tuttuğu için böbreklerimi eziyorlarmış gibi ağrıyor. Savaşta yaralanmışım gibi kan gövdeyi götürüyor. Gece debelenip terlediğim için saçım başım bozulmuş. Ama çocuk beni bekliyor. İki güçlü ağrı kesici yutuyorum. Kimse yıldıramaz beni. O çocuk benim! Yüksek bir sınıftan, iyi eğitimli, yakışıklı, temiz aile çocuğu. Evlenilir bile onla ama ben daha çok avrupa seyahati düşünüyorum çünkü sık sık yurt dışına çıkmayı seviyor. Bu devirde doğru düzgün bir hayat yaşayan hem yakışıklı hem temiz adam bulmak zor kızım pes etmek yok. Ortak arkadaşlar vasıtasıyla tanışacağız. Ben sadece sosyal medya hesaplarından gördüm. Öve öve bitiremiyorlar çocuğu. Bir hafta konuşup mesajlaştık ama ölüyorum çocuk için. Hayalimdeki prens.

22 Kasım 2015 Pazar

BEN BİR BARDAĞIM

Kör kütük sarhoş olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum. Atarım giderim kime, tam olarak emin değilim. Putin'e sövdüğümü hatırlıyorum bir ara, Kıvanç BaldanTatlıtuğ un o sarı saça aşırı yanık tenini şiirsel bir dille eleştiriyorum. Gazımı alamayıp, tecavüze uğradıysa bile kadın ölsün, bebek niye ölsün diyen devlet bakanına bir güzel giydiriyorum. Yetmiyor. Ana avrat sövüyorum ama nasıl tatlı sövüyorum. Sonra kimin anasına sövdüğümü hatırlayamadığım için vazgeçiyorum sövme işleminden. 


12 Kasım 2015 Perşembe

LİMON

-Bütün hasstane memuşlerimi gördü.
-Efendim aneanne bişey mi dedin?
Bacağı yarılıp, oradan alınan damarı, kalbinde tıkanan bir damarla değiştirdikleri anneannemi görmeye gittiğim hastanede, o zor duyulan kısık, şiveli sözcüklerini anlamak için daha da eğildim.
-Bütün hasstane diyirem memuşlerimi gördü.
Çok mu serum verdiler kadına naaptılar.
-Anneanne naapsınlar senin memuşlerini kurumuş limona dönmüştür onlar. Görseler ne olur görmeseler ne olur. Boydan boya yarmışlar karnıyarık yapmışlar seni derdin memuşlerin mi şimdi.


Temsili anneanne memuşu

Allahım gülmek istemiyorum tut beni. Ne düşüneyim. Ölmüş meğersem öyle düşüneyim gülmem o zaman. Töbe töbe, öyle de çok üzülüyorum. O kadar üzülmeyeyim o zaman memuşleri düşünüp güleyim öylesi daha iyi.
-Limon senun memuşlerin! Südlük (sütyen) tahıyım dedim tahtırmadılar. 
O yakışıklı doktorlarında tek hayaliydi senin biri doğuya öbürü batıya bakan memuşlerin.
-Aç bakçam. Benim 24 yaşındaki memuşlerime iftira atıyosun bence seninkiler limon.

10 Kasım 2015 Salı

ANNEMLE İBRAHİM TATLISES'İN İLİŞİĞİ

Annelerin meşhur terlik fırlatma ritüellerini bilmeyen yoktur. Genelde bir çok annenin uzmanlık alanı olarak bilinse de benimki uzak doğu dövüş sporları tadında çalışmalar yapıyor ve resmen sanat icra ediyor. Yan yana odalarda  olduğumuz halde, oturduğu odadan U dönüşü yapıp benim odaya gelmiş terlik gördüm ben. Tamam abarttım. Yinede hedef alma konusunda çok yetenekli.
İnsan annesini düşününce aklına sevgi dolu çocukluk anıları gelir ya hani, benim İbrahim Tatlıses geliyor. Nasıl bağdaştırdığımınsa çok ilginç bir anısı var.

İlham alınan kadınlar adına

Yine ergenliğimden bir zaman diliminde (evet cebimde çok birikmiş ergenlik anısı var) sabah uyku sersemi okula gitmeden evvel,sırtımda okul çantam, tam kapıyı çektiğim sırada dosyamı unuttuğumu farkettim. Anahtarla kapıyı açıp, dosyamı toparlayıp, alıp çıktığımda bu seferde okul çantamı içeride  unuttuğumu anladım. Tekrar anahtarla kapıyı açtım. İçeri girdim, bir elimle dosyamı sıkı sıkı tutup öbür elimle o kalın kabanın üstüne küp gibi çantayı geçirmeyi başarıp dışarı çıktığımda anladım ki bu seferde anahtarlarım yok! Genelde anahtarına sahip çıkamayan bir insanım. 
Artık etrafımdaki insanlar beni anlayışla karşılıyor, çilingirde veresiye defterimiz var, akşam yerim zılgıtımı boşver, deyip aşağı indim. O da ne? Yağmur yağıyor. 

3 Kasım 2015 Salı

ÇİZİK KESTANELER

İlk aşk! Sonradan anlattığınızda rüya gibi anlatırsınız. Çocukluklarınızı, salaklıklarınızı, tüm o tecrubesiz yanlışlarınızı. Her şey çok güzeldir ama. Çünkü, herşey büyülüdür. İlk keffedişinizdir. Dokunmayı, bakışmayı, bakışları kaçırmayı... 

işte bir dengesizlik hikayesi daha geliyor. Dürüst olmak gerekirse, yaşamam gereken bir rüyayı nasıl kabusa çevirdim hiçbir fikrim yok. Sanırım başından yanlıştı. Bir kere bir erkeğin neresine aşık olursunuz önce? Tamam benim aşık olduğum arkadaşında derya deniz gözleri vardı, kumraldı, karizmatikti, çok efendi ve ilk bakışta bilgiliydi ama ben bunların hiç birini bilmiyordum. Çünkü sırtına aşık olmuştum!

9 yıl önce, okuldan kaçmaya çalıştığım bir sabah, bekçi kulübesinin yanında sağa sola volta atarken, benimle aynı işlemi yapmaya çalışan birinin sesini duydum. Sanırım bekçiyle araları iyiydi ki anlaşmaya çalışıyordu. İnce ve kibar bir sesi vardı ama ne dediğini tam duyamıyordum. Üstüne üstlük yüzünü de göremiyordum. Ama aşık oldum. Nabzım yükseldi, nefesim tıkandı, heyecanlandım ve kelebekler mideme s*çmaya başladılar. Kelebeklerin bu terbiyesiz faliyetinin sebebi muhtemelen, vucudumun geçirdiği evrimi saçma bulmalarıydı. Sonra bir kalabalık oldu ve kayboldu gözden. Bekçi amcayı mı öpsem, düşüp bayılsam mı, noluyo lan bana diye şaşırsam mı karar veremedim. Her ergenin yaptığı gibi gidip o zaman ki en yakın arkadaşım Gülay'a anlattım. Kim dedi haliyle. Neye benziyordu. Haaaaa dedim o an aydınlanmış olarak. Bilmiyorum! O an aklıma geldi yüzünü görmediğim.Erosun suçu. Oku adamın götüne atmış, yüzüne atsa görürdüm bende.

30 Ekim 2015 Cuma

WHATSAPP HONEY?

Ooovvv sweety. Whatsapp sweety. Yani naber şekerlemem. Ya da uu what happened honey? Yani ne oldu balım. Bal dediğimiz şey ne? Arı boku! OOoooovv ne oldu arı bokuuummm. Honeeeeyyy. Sırf bunları söylemek için şart bence ingilizce. Bir ahengi var bir kere. İşte 4 dil bilen eski sevgilimin bana söyledikleri.
Arada bir küfür mü ediyor bana ya da sapık sapık şeyler mi söylüyor falan diye araştırınca bulabildiğim en büyük küfrü honeydi (balım), arı boku olması dışında buda pek küfür sayılmazdı. Eziklik hissetmesem güzel ilişkiydi aslında. Sonradan yabancı dil fobisi edindim. Ağzımı her açışımda doğru mu telaffuz edeceğim diye korkumdan konuşamadım. Aslında bayağı biliyorum. Dizi film falan istesem izlerim alt yazısız. Ama biliyor musun deseler bilmiyorum derim. İspatla deseler sıçtım.


Niye! Anasını sattığımın hürremi sülüman derken ayyy çok tatlı diyoruz da kendimizi niye tatlı bulmuyoruz. Çoocuklarımı baana ketir sultan vaaalide derken çok tatlı da benim niye söylediğim her kelime o öyle değil diye düzeltiliyor. Allahını seven açıklasın. Yabancılar türkçenin içine ederken çok sevimli oluyorlar da ben niye ingilizceyi kusursuz konuşmalıyım. Aynı peluş ayıcık surat, ellere var da bana niye yok! konuşmicam işte küstüm. 

27 Ekim 2015 Salı

YANIK KREMİYLE İNTİHAR ETMEK!

Bir laf var ya hani, gençliğimi geri verseler, ben yine onu saçma salak yerlerde harcarım, o yüzden hiç zahmete girmesinler, o misal benimde. Niye bu kadar saçma anı sahibi bir insanım bilmiyorum. Sürekli kendimi sorguluyorum. Yoo ben gayet mantıklı, akıllı bir insanım. Diğerlerine bakıyorum, onları niye bulmuyor bu absürtlükler (he evet senin içinde geçerli bu, senide buluyorsa bi yorum at da kendimi yalnız hissetmeyeyim, allah rızası için).

Lisede öss ye hazırlanabilmek için herkesin rapor aldığı dönemler, burnum için estetik operasyon yaptırdım. Fatih Sultan Mehmetle aynı burna sahip olmak 17 yaşındaki bir kız için çok zor olabiliyor.Burnum paravan görevi görüyordu resmen. Sağdan bakınca sol taraftaki manzara görünmüyordu. Eşşoğlueşşek hödük sevgilim, telefonla konuşurken burnum kaşınıyor dediğimde, kaşı kaşı bitmez o burun, ben kapatıyorum telefonu deyip dalga geçtiği içinde yaptırmış olabilirim. Çeşitli sebepler mevcut.

26 Ekim 2015 Pazartesi

KONUK BLOGGER KURALL KURALL

Aman da aman büyümüş de konuklarda alıyormuş bloğuna. Herkesin kendine ait bir süper gücü vardır, sanırım benim ki kafası normal çalışmayan insanları bulmak. Bende isterdim, benim süper gücüm, mutfak yeteneklerim olsun ama o zaman bu kadar eğlenemezdim heralde.

Bugün, olayları herkesin baktığı yerden görmeyen (sanırım amuda kalkıp öyle değerlendiriyor) bloğunu okumayı çok sevdiğim bir blogger ağırlıyorum (nasıl havalara girdim anlatamam). Bana bu ayrıcalığı sağladığı ve misafirim olduğu için kendisine teşekkür ediyorum. 




http://kuralldergi.blogspot.com.tr/

   Öyle Sevdik Ki

Arabesk şarkılarda arıyorum kaybettiğim seni.
Ama olmuyor bulamıyorum.
Çünkü ben seni meyve sularının önce hüpletilip sonra gümletilen paketleri gibi,
Minibüs şoförünün ''çevirme var beyler, geçinceye kadar çökelim'' demesi gibi, 
İşportacının  ''iki don alana üçüncüsü bedava promosyonu
Ve Kadir ab'nin manken arkadaşları motive etmesi gibi
Kasabın kıyma makinesine olan aşkı gibi
Öyle sevdim ki herkes anladı bir sen anlamadın beni.
 
Ben seni sıcak bir kelle paçanın sarımsak-sirkeli hali gibi, 
''Basamaklarda durmayın, otomatik kapı çapar'' yazısı gibi,
Okey masasındaki dördüncü, piştideki bacak gibi,
Hakkı Bulut'un henüz üç yaşındaki kardeşi ve ucuz Çin malı piller gibi, 
Cep telefonumdaki 1 gb internet paketi, son ütücünün ütüsü gibi,
Çağla'nın çift kaşarlı tostu, 
Ve tabi ki fenni sünnetçinin usturası gibi öyle sevdim ki. 
Herkes anladı bir sen anlamadın beni.

Eyyy.. gece yarılarında kurduğum kırmızı noktalı  fantazilerimin 4 Oskarlı kötü kadını
Biliyor musun ne çok sevmiştim seni? 
Herkes anladı bir sen, bir sen anlamadın beni!

23 Ekim 2015 Cuma

KEK YAPTIM YER MİSİNİZ?


-3 tane malzemeyi çırpamadın mı Miras! Bir keki beceremedin mi Miras! O blogtaki yazı ne Miras? Kalk kek yapçaz Miras!


-Ya Melis Allahını seversen yapma etme beceremiyorum diyorum. Olmuyor yapamıyorum. Ben lanetliyim. Fredinin kabusu gibiyim mutfakta. Sanki bilmiyosun.
-Yok artık 3 tane malzemeyi çırpıp kekte mi yapamıyosun!

22 Ekim 2015 Perşembe

ASLA VAZGEÇME!

Bu hikaye tamamen gerçektir. Baştan uyarıyorum. Komik bir hikaye değil. Bu bir ibret ve BAŞARI hikayesi. Ezilmiş bütün kadınlar için :


Ne kadar cesaretiniz var? Hayatınızı değiştirebilir misiniz? Hayat kurmak kolay. Yeni bir işe girersin  mesela. Okula devam edersin. Ne bileyim farklı aktivitelere gönül verirsin. Beceremezsen babayı alırsın, başka bir aktivite denersin falan filan. Ama bundan bahsetmiyorum.İşten çıkmakta hayat değiştirmek. Ya da boşanmakta. Özgüvenin var mı o kadar?

Sibel ablanın adı Sibel değildi. Sibel diye anlatacağım çünkü Sibel Can'a benziyordu. Böylede giriş cümlesine girilmez ama hız kesmek istemediğim için bozuntuya vermiyorum. Yine tiyatroda tanıştığım bir buçuk metre, 45 kilo ama sima olarak Sibel Can kopyası bir ablaydı. 2 çocuk annesi. Deneyimi de yok ama bizim oyuncu tayfasıyla takılıyor. Niye geliyor bu kadın bu tiyatroya diye sık sık düşünmüşümdür. Çok yakışıklı bir kocası var. Karizma full. Genel kültür yerinde. Askeriyede çalışıyor adam. Subay. Tiyatroya devam etmeme kararı alıp, dandik bir firmada yöneticilik yapmaya başladığım sıralarda Sibel abla ziyaretime geldi benim. Aradan 1 yıl geçmiş. Türk kahvesi söyledik ofisime. Oturduk dertleşmeye. Boşandığını söyledi. Sibel abla o adam bırakılır mı aşkolsun niye boşandın dedim. Bende salak, bişey olmuş ki boşanmış ne aşkolsunu. Boyu devrilesice yapmadığını bırakmamış kadına. 

21 Ekim 2015 Çarşamba

REZİL OLMAK! HUYUM

RAFLARA SIĞMAYANLAR
Evime girenlerin istisnasız verdiği ilk tepki: Bu kadar kitabı okudun mu  oluyor. Okudum deyince bide inanmıyor manyaklar. Süs eşyası isteseydim bu kadar kitabın parasıyla, evi antika dükkanına çevirebilirdim. Yok çeyizim diyorum. Ciddi sanıyorlar. Akılları almıyor evdeki bütün kitapları okumuş olmamı. Bütün raflarım, ünitem, bulabildiğim her boşluk dolu. Takriben 600 ü aşkın kitap var. Sonra, esas manyak olan benmişim gibi bakıyorlar. Senede kaç dizi, kaç film izlersin diye soruyorum. Sayamıyor bile.  Şimdilerde senin izlediğin filmlerin kitaplarını senden en az 1 sene evvelden ben okumuş oluyorum diyorum. O zaman mantıklı geliyor sanırım biraz. Yinede salak olan benmişim gibi bakıyorlar.


20 Ekim 2015 Salı

BLOGGER BLOGER I KISKANIR. OLAN CAN A OLUR

Bu blog saolsun, bir sürü sevimli insanla tanıştım. Sık sık gülümsedim, kahkaha attım, insanların yorumlarıyla genişledim. Ama bir sıkıntım var. Bloglara baktıkça ne kadar beceriksiz olduğumu görüyorum. Gamze S mesela (http://gamzenindunyasi74.blogspot.com.tr) Kadın hem çocuk yapmış. Hem bloğunda yemek konusundaki yeteneklerini sergiliyor. Yetmiyor bir de makyaj ve bakım hakkında birşeyler paylaşıyor. Hayır, çocuk, güzellik, ev işleri, üstüne yazmak nasıl oluyor aklım almıyor. Bir de istanbul hanımefendisi var ki bloğa girince ağlamak istiyorum (http://istanbul-hanimefendisi.blogspot.com.tr). Bir pasta yapmış, benim bakıp tarifi anlamam yarım saat sürüyor. Yapmaya kalksam gitti gün. Eminim onun için yapmak yarım saattir. O pastayı yiyebilmemin tek imkanı bu hanımefendiye komşu olmak. Yoksa çok zor. Bence o da güzel bir kadındır. Yetenekli kadınlar zaten hep güzel gelmiştir bana. Bencede kadın dediğin böyle olmalı. Zorunluluk olmamalı yemek, çocuk, bakım. İçinden geliyor insanların. Benim de geliyor ama neremden, onu tam bilmiyorum.


bizde olay bu


17 Ekim 2015 Cumartesi

BİR ALDATMA ŞOVU

Aldatılınca ne oluyor? Ne yapılabilir yakalayınca. Tokat mı atılır? Gözler dolu dolu manidar mesajlar mı verilir. Depresyona mı girilir? En fazla ne yapılabilir. Onu öldürmek. Kendini öldürmek. Kusura bakmasın kimse. Hiç zahmet etmem.  Tavrım net. Yüzümü bir daha göremez. Tenezzül edip neden yaptın diye bile sormam.


O ELİ KIRARIM
Lisede ayrıl barış tarzı uzun dönem bir ilişkim vardı. Bu hödük, barışılacağı belli ayrılık dönemlerinden birinde kendine yeni bir sevgili edinmişti! Kendimi teoride olmasada pratikte bayağı aldatılmış hissetmiştim. İşin pis tarafı kız bayağı güzeldi. Okulun arkasındaki parkta ben kızın resimlerine bakıp ağlarken, gerizekalı arkadaşlarımın beni teselli edemeyeceği kadar güzel hemde.
-Bööööğğğğ (sümük sümük, salya sümük)
-Miras ağlama artık ya sen daha güzelsin. (1. gerizekalı arkadaşım)
-Lan çarpılcaz yalan söyleme göz var nizam var (2. gerizekalı arkadaşım)
-booğğğğğğ (ben)
-Ya kaltak bişey sanki (2. gerizekalı arkadaşım)
-He o kaltak biz değiliz yani (1. gerizekalı arkadaşım)
-Ne biçim teselli ediyosunuz bööğğğğğ (ben)

16 Ekim 2015 Cuma

KISKANÇ DEĞİLİM AMA ALDATIRSAN BOĞARIM

O tabağı bitir Miras arkandan ağlar diyor annem. Bitirirsem ben onun arkasından ağlayacağım diyorum. Kilo alıyorum. Ama nimet diyor bu sefer. Diyet nimet dinlemiyor annnem. Senin kadar kimseeee, kiloyu sevmiyor aaaannem.

Kıskanç değilim. Kıskançlığı tamamen özgüvene bağlarım. Kendine güvenen, güzel, erkeğini seven, bunu hissettiren kadın aldatılmaz. Yok lan, aldatan yine aldatıyor. Bak, balon dudak Angelina Jolie'e. O bile aldatıldı. Ama benim kocam da bir Brad Pitt değil sonuçta (elimdeki güzel ama ben daha güzeline layığım diyemez). Ben elimden geleni yapayım da günah benden gitsin. En azından yüzüne tükürsünler. Tüüü taş gibi kızı bırakıp elin aşüftesine gitmiş şerefsiz desinler. Sempati toplarım. Gel de anneme anlat.


15 Ekim 2015 Perşembe

ZENGİNLİK ÇOK ZOR!

Zenginin malında gözümüz yok aslında. Her daim, bir ev, bir arabam olsun. eve de ortalama 5 bin para girsin yeter diyen insanlardanım. Türkiye şartlarında bu, çok rahat yaşamak anlamına geliyor. Ayrıca, benim olan herşeyi de kendim kazanmak isterim. Yok miras kalsın, yok zengin koca bulayım (ki bulamadım) falan istemem. Sanırım gerizekalıyım. Gerçi olurda bir miras kalırsa, kendimi bu fikre alıştırabilirim. İstemem yan cebime koy. 




İlerleyen yaşlarımda farkettim ki, zenginlikte gözüm yok, çünkü ben zengin yaşayamam. Bir çantaya bin lira verilir mi, Yuh lan, alt tarafı dört tekerlek 400 bin bir arabaya çok değil mi, aman telefon işte 5 bin liraya yazık değil mi diye diye, bir fukaralık çöktü üstüme. Cimri desen değilim. Bayılırım alışverişe falan, ama çok zengin olsam da bu paraları vermezdim. Ortalık aç susuz dolu. Çoluk çocuğa yardım ederim. Birgün çok candan bir arkadaşıma bu olaydan bahsettim. Totosuyla güldü bana. Bundan iki yıl önce büyük bir otelde çalışırken yaşadığı bir olayı anlattı.

10 Ekim 2015 Cumartesi

DİYET UÇTU BEYBİ

Tamam anladık. Yuvayı dişi kuş yapıyor.  Ama şu erkek kuşa da söyleyin az dağıtsın. İyi ki bi yemek yapmış. Heryer heryerde. Gagası kopasıca savaş alanına çevirmiş tezgahı. Şeytan diyor cıngar çıkar. Sonra kuş uçtu beybi. Uçar tabi. Adama sana yemek yapmış daha ne istiyosun. Bulmuşsun bunuyosun. Ruh halimde habire kendiyle  savaş halinde. Merkür Venüsemi yaklaşıyor. Jüpiter Neptüne öpücük mü yolluyor nedir bilmem bir gerginim. Kesin gezegenlerin bok yemesi. Yoksa o kuşa o kadar kızmam.

Canına yandığımın dünyasında hiçbir şeyim düz gitmiyor. Sadece beni gerçekten seven bir adam buldum. Aha da en büyük başarım budur. O da tesadüf eseri bulduğum için, bir bok başarmışım gibi gelmiyor. Aynı şansı çocukta bulamayabilirim. Can küçükken çok yaramazmış. Düşmekten kafası harita gibi. Ben 5 yaşına kadar ağlamışım. Üst dudağım gökte alt dudağım yerde, sabahtan akşama kadar, cenaze çığırtkanları gibi ağlarmışım. Annem çaresiz, o da benle oturup ağlarmış. Dolayısıyla normal bir çocuk beklemiyorum zaten. Heralde o yüzden yapmıyorum. Freud olsa sil baştan yeni teşhisler koyardı litaratüre. -Hadi çocukluğuna inelim.  -Yok inmeyelim. Çok zırlıyorum orda. Birşey değişmedi hayatımda yani. Küçükkende anam ağlıyordu, şimdide. 

30 Eylül 2015 Çarşamba

BENİ BENDEN KORUYAN ORGAN

Türkiye nin diğer illerinde nasıl bilmiyorum ama bulunduğum yere kış geldi. 2 gün önce don atlet dolaşırken bugün dolapta kazak mont arıyordum. Bir müsade etseydin sayın Mikail, kışlıkları yerleştirseydik. Ne bu acele.

Akşam ayazından aklım gitmiş bir şekilde, apartmanın önünde aşağı yukarı koşturuyorum. Kapıya kadar gelip birşey unuttum deyip aşağıda arkadaşlarıyla muhabbet eden eşime bir şeyler soruyorum, arabada unuttuğum birşey var mı diye falan bakıyorum. Herşey tamam olunca apartman kapısına birkez daha geldim. Kapının üstünde bir anahtar var. Hangi salak unutmuş lan apartman kapısında anahtarı derken, kendi anahtarlığımı görüyorum. Bingo! O salak benim. İşte o an birşey farkediyorum. Hayatın anlamını bulmuşum gibi seviniyorum. Evet kesin salağım. Görende 1 saatte 20 kilo vermenin formülünü buldum sanar. Halbuki sadece insanın kendini koruma içgüdüsünü keşfettim. Hepimiz bildiğimizi idda ediyoruz ama o aydınlanma inmeden anlayamıyor insan.




Anahtara mal mal bakmam, salak dediğim için savunmaya geçmem, anahtarı unutuşuma yine kendi kendime açıklamalar getirmem, üstüne bir de zaten ben biliyorum bunu niye kendime açıklama yapıyorum demem 15 saniye sürüyor. Teessüf ederim salak sensin deyip 2. ye kendimi savunurken hakaret ediyorum. Bildiğin çıkmaza girdim kapının önünde. En son kıçım donduğu için içeri giriyorum. Halla kendimle mücadele halindeyim.

28 Eylül 2015 Pazartesi

MANİK MANYAK!

Herkesin hayatında, arkadaş ortamında gülerek anlattığı kaçık akrabaları vardır. Benim sorunumsa bu akrabalarımın sayıca, kaçık olmayanlardan fazla olması. Üstüne eşimin de normal sayıdaki kaçık akrabaları da eklenince gerçekten, kronik ülsere neden olacak kadar büyük bir kaos ve stres oluşturuyor. O kadar ki Canla bazen oturup, ruh sağlığı hormonlu aile bireylerimize  top 10 listesi yapıyoruz.

Genellikle birinci sırayı babam alıyor. Manik depresif, güç kaygısı yüzünden kompleksli,  etrafındaki herşeye takıntılı bir adam. Üniversite öğrencilerine tez olarak verilse, o öğrenci mezun olamaz.  Ama burada esas anlatmak istediğim küçük teyzem. Küçük dediysem 35 yaşında manyak.



26 Eylül 2015 Cumartesi

ODUN OLMAK YA DA OLMAMAK - İŞTE BÜTÜN MESELE BU

-Seni Seviyorum dedi Can, ben eve çıkarken. 
-Bende, dedim arkama dönüp. 
-Ben daha çok, dedi. 
-Evet, dedim. 
-En çok ben seviyorum, dedi. 
-Biliyorum, dedim. 
-Şımarık piç, dedi gülerek. Güldüm, eve girdim. Biliyorum çok romantik bir çift değiliz. Genel anlamda, önce telefonu sen kapat aşkım, denilince pat diye yüze telefon kapatan tiplerdenim. Çünkü Türk erkeğinin romantizmine güvenmiyorum. Romantik ol deyince hemen eve ufak mumlar koyup, koridora gül yaprağı  dökmeye çalışıyorlar.


Böyle bir şey olacak sanıyorlar

24 Eylül 2015 Perşembe

Uyursan Ölürsün

Kafamda çizdiğim yollarda yürüyorum. Kafam çok karışık. Yollar çok karışık. Bir kaç köşe dönüyorum. Hep aynı yerdeyim. Hızlanıyorum çıkmak için karmaşadan. Yollar toprak, taş, hatta çamur. Bata çıka koşuyorum. Düşüyorum sonra. Dizlerim sıyrılmış, avuç içlerim paramparça, çamura bulanmış kan, midemi bulandırıyor. Uyandım!




Rüya dediğimiz olay, bilinçaltımızdaki düşüncelerin resimlerle ilişkilendirilmiş halidir. Gelecekten haber vermez aslında. Öyle olsaydı eğer, rüyalarda bilmediğimiz şeyleri de görürdük ki evrende ki anlamı olan şeyler balık- kısmet, at-murat, kuş-haberden ibaret olmazdı. Sabah uyanınca, rüyasında, Uruguay tavşanını kovalayan pumanın anlamı nedir, diye soran birini hiç görmedim. Uruguay tavşanın anlamı yok mudur şu koca evrende. Irkçılık yapmayalım.

20 Eylül 2015 Pazar

BİNLERCE DANSÖZ VAR - BİRİ DE BİZİM EVDE

Çocukluktan gençliğe geçiş dönemimde, Alman tarihi, Fars dili ve edebiyatı, tenis, piyano ve bale dersleri.... Yok canım almadım onları. Böyle bir giriş yapmak isterdim .Yaptım rahatladım. Alanla da hiç tanışmadım. Alan o kadar insan da niye bana denk gelmez bilmem. Bunu düşününce, hapishaneye tekrar düşmüş Deniz Seki gibi mutsuz oluyorum. Bunun sebebini de anlamış değilim. Ancak bir dönem tiyatro yaptım. 30 sahne almışımdır en az. Deneyenler bilirler, çok eğitimsiz de olsa bu acemi oyuncular, marjinal tiplerdir. Kendi söylediği yalana inanıp o hayatı yaşayanlar mı ararsın, megolomanlar mı, diyaframdan konuşabilmek için, içine Haluk Bilginer kaçmış olanlar mı... Her çeşit mevcuttur. Balık hali gibidir. Köpek balığı da vardır hamside, yengeçte. Hatta halden ayrılınca, balık kokarsın buram buram. İşte tiyatro dünyasına bir kere girince, benzeri bir koku taşırsın üstünde. 




19 Eylül 2015 Cumartesi

Facebook Kullanım Talimatnamesi

Dünyanın başına gelen en kötü şey, Hitler ve Stalinin aynı dönemde doğup, siyasete atılıp, üstüne bir de askeri kariyer yapmasıdır bence. Nihayetinde iki acımasız despot güç, birbirlerini yeyip bitirirken, bütün dünya kasıp kavrulmuş. Bir kısmımıza bu acıyı yaşamak kalmış, diğer kısmımıza ise bunları duyup, dünyanın acımasızlığı yüzünden savunma mekanizması geliştirmek. 

Türkiyenin başına gelen en kötü şey ise, Mark Zuckenberg in Facebook u Türkiye ye açmasıdır.
Tamam ikisini aynı kefeye nasıl koydun diyeceksiniz ama Türk insanının egosunu bu kadar gereksiz yere tatmin edebilmesi, ilerleyen dönemler için, yeni megolomanlar yarattığında bu sözü gururla heryerde paylaşabilmemi sağlayacak. Siyasetçiler değişecek, savaşlar çıkacak, afetler olacak. Her zaman ki gibi hepsi gelip geçecek ama biz facebook un insanı insanlıktan çıkaran olanakları ile yetişmiş bir toplum olacağız.

18 Eylül 2015 Cuma

Sana Günahımı Bile Vermem! (Bir erkek kavgası)

Çok lazımdı ya o günah bana. Tüh! Hangisini kasteddin. Kul hakkı mı yedin onu mu şeettin. Yoksa Zina mı yaptın (yapmıştır kesin bu kaltak). Neyse artık bendekilerle idare edeyim ben. 3-5 dedikodu. Birkaç gıybet. Ürün yelpazesi dar. Lan füturistik salak! Napiyim ben senin günahını. Dur ben senin o günahlarını bir tarafına sokayım da, bendekilerde de çeşit olsun. 

Sinirden kıpkırmızıyım. Zaten ölürsem bir gün, aşırı sinirden öleceğim. Bir kabilede falan yaşıyor olsaydım, eti sert olur diye kesip yemezlerdi bile beni.

Bir uçan tekme görüyorum. Havada bana doğru geliyor. Lise de okul kantininde uçan tekme görmek herkese nasip olmaz. Tekmeyi atan ayağın sahibinden bir baş uzunum. Tekme boş bir anıma geldi diye kendimi teselli ediyorum. Bilmediğim, bunun fragman olduğu, daha gerçek dayak yeme faslıma geçmediğimizdi. 


Bu olaydan 2 hafta önce, Uçan tekmenin sahibi Sineminde içinde olduğu bir grup kızla sahildeyiz. Yarı dönem karnelerini almışız. Benim dışımda herkesin kırığı var. Evde ne bok yiyeceklerini düşünüyorlar. Sesimi çıkartmıyorum. Zaten sayısaldayım diye kendimi bir bok zannedip yeterince hava atıyorum. Ne desem ağzıma tıkayacaklar. 

16 Eylül 2015 Çarşamba

Açılın! Geyiğim var

Herkesin belirleyici özellikleri vardır. Şuradaki, sulu şakalardan hoşlanmaz, film izlemeyi kitap okumaya tercih eder, sarımsak yemez. Öbürü, çalışmayı sevmez, alkol sofralarına bayılır, futbol holiganıdır. Diğeri, mülaimdir, sesi çok çıkmaz, zekidir ama hayrı kendinedir. Ben, diğer hobilerimi hep kitaplarıma feda ederim, fantastik şeyler izlemeye, okumaya bayılırım. Arabesk sevmem. He evet evet kültürümüz. Ne köyde büyüdüm de çeşmeden su alan kız oldum, ne de bıyığımı bura bura meyhanede rakı içtim. 

Kendi hayatından izler bulamıyorsa insan ısınamaz o filme, müziğe, kültüre. Bir önceki neslin kültürüydü o. İnşaatta çalışırken meşhur olan pala bıyıklı İbrahim Tatlısesin, genç kızların sevgilisi olduğu zamanların kültürü. Şimdi gitmek istemiyorsam, kapatırım android telefonumu, kimsede benim postijli saçlarımı yolup bir yere götüremez. Saçlarını yol getir? Git ara bul getir? - aramaya gerek yok abi yer bildirimi yapmıştır. Hah Starbucksta mokalı makiyatolu koko moko içiyor. 

Huzursuz Kaltak Sendromu

Sağ bacağımı kontrol edemiyorum bazen. Farkına varıp durduruyorum topuğumla yaptığım tıktıkları. Birkaç saniye sonra farkında olmadan tekrar başlıyorum aynı tıktıklara. İşte bunun adı, huzursuz bacak sendromu. Bacağım huzursuzsa, bende huzursuzum demek ki. Kendimi kandırmanın alemi yok. Yoksa sadece o mu huzursuz lan. Sağ bacağımı aldım, solu almadım da ondan huysuzluk mu çıkarıyor. Bakiyim. Almışım, ondan değil. Peki neyden? Sinemden!
Sendromum şekil değiştirip, Huzursuz kaltak sendromu oluyor. Alacağım haberleri az çok tahmin edebiliyorum.

15 Eylül 2015 Salı

ÇOK DERTLİSİN GÜLİN TEYZE

Neler var lan şu hayatta


Mutfak masası, aslında sadece kahvaltı yapılan, kahvelik, baharatlık, ıvır zıvır konulan bir eşya değildir. Gizli bir misyonu vardır mutfak masasının. Kadınsal muhabbetler. Ne dedikodular döner, ne dertler çözülür o masada. Nato zirvesinde alınamayan kararlar alınır mesela. Kahve falları yorumlanır. Gelmeyen mesajlar beklenir. Ana avrat sevgili, koca, nişanlı çekiştirilir.

13 Eylül 2015 Pazar

Kariyeri Ben Yapayım, Çocuğu Dayım Doğursun!

Dünyanın en üşengeç insanı olduğum için çocuk yapamıyorum. 5 sene oldu evleneli. Bir kere marketten eve poşet taşımaya bile üşenirken nasıl 9 ay karnımda çocuk taşıyabilirim. 3. katta oturuyoruz asansör bile yok. Yorulunca market poşetini yere bırakabiliyorken, göbeği bırakıp kaçma şansım yok.  Bebekleri çok sevsemde...

3 saat yalnız bırakamazsın o canlıyı. Ağlar, ağlarken boğulur. Kusar, kendi kusmuğunda boğulur. 2. saat acıkır, yine ağlar, aynı son. Kol çantamı bile, ne kadar pahalı olursa olsun, oraya buraya atarken sürekli kolumda bir canlıyı nasıl taşıyabilirim?

Ayyyy sen bilmiyosun. Yazık sana. Dünyaaaanın aen guzel şayiiiiii diyorlar ağızlarını büze büze. Şuan dünyanın en güzel şeyi çikolatalı pasta tamam mı. Hem onu sevmek daha risksiz. Çocukta, çikolatalı pasta da kilo yapıyor sonuçta. Birini yerken, diğerini severken mutlu oluyorsun. Çok da hissetmiyorum eksikliğini.

Burnum estetik. Dişleğim. Eşim Can ın kulakları kepçe. Doğurursam zaten Hugoyu doğuracağım sanırım. Sağ kulağını çekince sağa, solu çekince sola gider artık. Eğer çirkin olursa herkese tembihledim ama, hastaneden çıkmadan değiştirecekler bebeği.

12 Eylül 2015 Cumartesi

AZ VEREN CANDAN ÇOK VEREN AŞUFTE

Dıştan yakışıklısın dediler , içimdeki acıyı bilmediler.Çok gülüyorsun dediler , hergün ağladığımı bilmediler .Hayatı seviyorsun dediler , yaşarken öldüğümü görmediler . . ! 
3 dakika baktım. Önce fotografa baktım, sonra yazıya baktım.  Fotografı öğlen saatlerinde çektirmiş. Masada oturuyor. Önünde çay bardağı. Öğle yemeğinde küçük Emrah ı yemiş de sindirememiş gibi bir yüz ifadesi var. Sarışın, mavi gözlü,düzgün bir fiziği var. Üniversteyi yeni bitirdi. Hafta da en az 3 kız götürüyosun. Hala fotografa bakıyorum. Bunları niye yazmış, kimi etkileyeceğini düşünmüş anlamaya çalışıyorum. Girdap oluyor foto gözümde. İnsanlık tarihinin onun perişan halini görmesini istiyor. Masada çay içerken hemde! Dur bakiyim, acısını anlamaya çalışayım: Fotografa bakınca ne görüyorum? Boynu bükükleerrr, boynu bükükleeeerr. Anasız baabasıııız, garip yetimleeeerrr. (Küçük emrah şarkısı) İt herif, üniverste okurken kira bile vermedin 3 oda bir salon oturduğun daireye. Tamam ailenle çok yakın değilsin ama oturduğun evi baban aldı sana. Ne acısı ne ölmesi. görende köy meydanında anasına saldırdılar sanar.

Aynı çocuk dükkana giriyor havalı havalı. Bu sefer Emrah ı sindirmiş. Tatlı olarak Tarkan ı yemiş gelmiş. Git sıç o Tarkan ı! Daha Emrah ı kabullenemedim. Anlamaz ki.... Motorunu park edip abla naber diye yanıma geliyor. Kendisinden 2 yaş büyüğüm ama alıştım abla lafına. Çocuğun abi amca emmioğlu takıntısı var. Hacı demesin diye susuyorum.

11 Eylül 2015 Cuma

Türk Dizisi Çekmek İçin Şart Olan 9 Madde

Gıcığım size Türk dizileri!


Ama hepinizi de izliyorum. Çünkü izlemek zorundayım. Neden mi? Bu blogu neden yazıyosam ondan. İşim yok çünkü. Var da yok. Yani çalışırken bir yandan beni oyalayacak bir şey olması lazım.
Kendimi yiye yiye, sinir ola ola izliyorum.
Bir yandan da bu benim toplumumun yansıması mı diyorum. Bizden birşeyler bulmasak o kadar izlemeyiz değil mi? Ama nasıl tahammül ediyorlar anlamıyorum. Neler var neler aha buda klişe oldu dediğim. Mesela;

Yayık ağız: Ağzını yaya yaya konuşan Türk kızları. Bu cins özellikle romantik komedi dizilerinde görülüyor. 
Terazi kefesi gibi ağzı var karının her açısında 3 kilo patlıcan koysam tartar mı, şu yemek masası o ağıza girer diye düşünmekten ne söylediğini anlamıyorum. 



9 Eylül 2015 Çarşamba

5 senedir alamayan adamın dramı!


Alev deyince aklıma pavyonda çalışan kadınlar geliyor. Canan deyince  hisli içli bir kadın. 
Abdurrahman deyince pala bıyıklı amcalar. Asuman deyince Mirkelam. La Fontaine deyince zaten fondoten geliyor... Beynim sanki her gün oturup deli götü yiyormuşum gibi işliyor.

Kezbandan Cameron a dönen kuzenim var

       
          
          Anne tarafımda baba tarafımda üremeyi yaşam gayesi şekline getirmiş, genelde ar namus herşeydir mottosuyla yaşayan, hiçbirini seks yaparken düşünemediğim insanlarla dolu. Mitozla bölünerek çoğalıyorlar sanırım. Gerçi sonraki nesilde umut ışığı görüyorum. O kadar çok yeğenim ve kuzenim var ki... Toplu olarak bir araya geldiklerinde hah diyorum, şimdi tellioğullarıyla sefer oğulları birbirine girecek. Yeğenlerim yanımda. Kuzenlerimse gelişme fırsatı bulamamış ufak bir sahil şehrinde yaşıyorlar. Metro yok, sinema yok, alışveriş merkezi yok, yok oğlu yok. O kadar da güzel bir şehir öldüm bittim gelişmedi. Erkek kuzenlerim zaten ya öküz ya da potansiyel öküz. Açık ve net bir bok olmaz onlardan. Kız kuzenlerimse daha da vahim. 

       Başta özenirlerdi bana. Ne zaman 12 saat yol tepip gitsem uzaylı gelmiş gibi bakarlar arada bir yaş bile olsa abla abla diye totomdan ayrılmazlardı. Ergenlik dönemlerimizden bahsediyorum. Özellikle bir kuzenim var ki dillere destan. Adını yazarsam Allah korusun yarın bir gün ölürüm, bu yazdıklarım ortaya çıkar, gelir beni mezarımdan çıkarır ağzıma sıçar sonra bir daha gömer diye korkumdan yazmıyorum. 
      Okuyorsan tatlım, elbiselerimi sana bırakıyorum miras diye. Takılarımı falan. Özür şeysiynen. Ölmüşüm lan zaten kin tutma bak, hortlar gelirim yeminle kabuslarına dadanırım.

8 Eylül 2015 Salı

BENİ UNUTSANA DÜNYA

     Öncelikle belirtmem lazım bu  blok öyle günlük falan değil. Kafamda o kadar çok şey var ki arada bir boşaltmam lazım onları. Hep kısır döngüye girmiş sıkıntıları düşünmekten beynimin sağ lobuyla sol lobu birbirine girmesin diye mücadele etmekten sıkıldım muhtemelen. Kağıt kalem çok zahmetli. Bilgisayara dosya açsam ara ki bulasın. En temizi bu sanırım. 

     
              Sevgili kendim:

             Her severinde her şeyi yapabilirim sanıyosun ama nah yaparsın diyorum sana burdan (her yapabilirim diyişimde yazılı kanıtım olsun). İmza- anladın onu sen.

Çöp Konteyner ı Benim Bebeğim

          Günaydınnnnn... Fazladan uyumuşum.. Hava bana sürpriz yapmış. Mikail varolsun en sevdiğim hava bu, yağmur yağacak gibi ama yağmıyor daha, yağarım bak diye tehdit ediyor. Güneş saklanmış bir bucağa. Gökyüzü kurşuni. Millet isyanlarda. Fink fink gezemiyorsunuz demi saçı başı yapıp. Ben yapamıyorsam kimse yapmasın. Evet azıcık fesatım. En sevmediğiniz huyunuz diye bir soru var ya hani, benim ki sanırım bu, fesatlığım. Yok yok dağınıklığım.. O da değil çok sinirliyim o. Hasktir bitmiyor liste! 

          Sevdim bu işi ben. Çalışırken yapacak hiç birşey bulamadığım zamanlardan birisindeyim şuan. Kafamı daha da çok dağıtabilirim. Bugün çok zor bir gün olacak çünkü. Tekel işletiyorum ve bugün müthiş ödeme var. Bu ödemelere yetişemediğim için şuan dört sakinleştirici birden içip Leyla olmak istiyorum. Ömrümü yedi benim bu tekel. Hadi parasını kıl müşterisini de geçtim de bu kadar sinirli olmamın sebebi de burası. 
         Komşu apartmanla konuşmuyoruz mesela aile apartmanı, biriyle kava edince komple küstüler. Karadeniz damarlılar. Sebebi de çöp konteyerı. Allahım bir demir yığını insanın başına bu kadar bela açabilir mi? 3 senedir çöp konteynerı sebebiyle 2 kere ağlama krizine 3 kez kavgaya girdim. 1 kerede savaş kazandım edasıyla mahallede zafer yürüyüşü yaptım.